ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

2021 iklim kriziyle mücadelede neden önemli?

Yayınlanma Tarihi: 15 Ocak 2021
2021 iklim kriziyle mücadelede neden önemli?

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı ülkelerin bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. 2021’in iklim kriziyle mücadelede önemli bir dönüm noktası olacağını gösteren beş neden bulunuyor.

BBC Çevre Muhabiri Justin Rowlatt, iklim krizinin en az Covid-19 kadar önemli olduğuna dikkat çektiği yazısında, “Umuyorum ki, 2021’in sonunda aşılar devreye girecek ve koronavirüsten çok, iklim hakkında konuşacağız. Zira 2021, iklim değişikliğiyle mücadele açısından kesinlikle zorlu bir yıl olacak.” dedi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, konu ile ilgili Justin Rowlatt’a yaptığı açıklamada, bu yılın iklim değişikliği meselesi için bir “batma ya da çıkma” olduğu ifadesini kullandı.

Rowlatt, 2021’in iklim kriziyle mücadelede önemli bir dönüm noktası olduğunu gösteren beş nedeni şöyle sıralıyor:

1. Kritik İklim Konferansı

Dünya liderleri 2015 yılında Paris’te düzenlenen İklim Konferansı’nın ardından, Kasım 2021’de Glasgow’da bir araya gelecekler.

Paris Anlaşması, neredeyse tüm hükümetlerin sorunun üstesinden gelmek için ilk kez, hepsinin yardımına ihtiyaç duyulduğunu kabul etmeleri açısından oldukça önemli. Ancak buradaki asıl sorun, ülkelerin karbon emisyonlarını azaltmak adına verdikleri taahhütlerin konferansta belirlenen hedeflerin çok gerisinde kalması oldu.

Paris’te, yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklık artışının 2°C ve hatta mümkünse 1.5°C ile sınırlandırılması hedefi kabul edilmişti. Ancak belirlenen hedeflerin dışına çıkıldı. Mevcut planlara göre, dünyanın 12 yıl veya daha kısa bir süre içinde 1.5°C sınırını aşması ve yüzyılın sonunda 3°C ısınması bekleniyor.

Paris Anlaşması kapsamında, ülkeler her beş yılda bir karbon emisyonu hedeflerini artıracaklarını taahhüt etti. Kasım 2020’de Glasgow’da gerçekleşmesi planlanan İklim Konferansı, salgın sebebiyle Kasım 2021’e ertelenerek karbon emisyonların azaltılması adına önemli bir fırsat sunuyor.

2. Ülkeler büyük emisyon azaltım hedeflerine imza atıyor

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, geçtiğimiz eylül ayında BM Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamada, Çin’in 2060 yılına kadar “karbon nötr” olmayı hedeflediğini söyledi.

Küresel karbon emisyonlarının %28’inden sorumlu olan ve dünyadaki en kirletici ülke konumundaki Çin, maliyetli bir iş olarak görülen karbon azaltma kararını diğer ülkeler tarafından takip edilse de edilmese de koşulsuz bir şekilde uygulayacağına söz verdi.

Çin’in ardından, dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki Birleşik Krallık ile birlikte Avrupa Birliği (AB), Japonya ve Güney Kore de 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonu hedefi belirlediklerini açıkladı.

BM, bu ülkelerin küresel karbon emisyonlarının %65’inden fazlasından sorumlu olduğunu ve dünya ekonomisinin %70’inden fazlasını temsil ettiğini söylüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Joe Biden’ın başkan seçilmesiyle, dünyanın en büyük ekonomisi de karbon emisyonlarını azaltan ülkeler arasına yeniden katıldı.

Glasgow gündeminin en önemli konusu da bu ülkelerin belirlediği yeni ve büyük hedeflere nasıl ulaşmayı planladıkları olacak.

3. Yenilenebilir enerji en ucuz enerji kaynağı oldu

Yenilenebilir enerji maliyetlerinin azalmasıyla birlikte dekarbonizasyon (küresel ölçekte, CO₂ emisyonlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı) hesaplamasının tamamen değişmesi net sıfır karbon emisyonu hedefleyen ülke sayılarının artmasını sağladı.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Ekim 2020’de, güneş enerjisinin “tarihteki en ucuz elektrik kaynağı” olduğunu açıkladı.

Ülkelerin önümüzdeki birkaç yıl içinde rüzgar, güneş ve pil yatırımlarını artırmasıyla birlikte fiyatlarda yaşanan düşüşler, mevcut kömür ve gaz santrallerinin kapanması veya değiştirilmesini ticari açıdan daha mantıklı hale getirir. Bunun nedeni, yenilenebilir enerji maliyetinin tüm üretim mantığını takip etmesidir. Bir başka değişle, ne kadar çok üretirseniz o kadar ucuzlar.


2050’ye kadar üretilen elektriğin yarısı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacak:


4. Koronavirüs her şeyi değiştiriyor

Koronavirüs salgını, bize kendimizi savunmasız hissettirdi ve dünyanın kontrol edemeyeceğimiz şekilde altüst olmasının mümkün olduğunu hatırlattı. Ayrıca, Büyük Buhran’dan bu yana en önemli ekonomik şokun yaşanmasına neden oldu.

Bunun üzerine, hükümetler ekonomilerini yeniden başlatmalarını sağlayacak teşvik paketleri ile öne çıktı. İyi haber şu ki, hükümetler için bu tür yatırımları yapmak artık çok daha ucuza mâl oluyor. Zira dünyanın her yerinde faiz oranları sıfır civarında veya negatif faiz oranları söz konusu. Bu da yeniden inşa süreci için benzeri görüşmemiş bir fırsat sunuyor.

Diğer ülkelerin de kendilerine katılmasını umduklarını söyleyen Avrupa Birliği ve Joe Biden’ın ABD’deki yeni yönetimi, ekonomilerini harekete geçirmek ve dekarbonizasyon sürecini başlatmak için trilyonlarca dolarlık yeşil yatırım sözü verdi.

Küresel olarak yenilenebilir enerji maliyetlerinin düşmesine yardımcı olacak bu adımların yanı sıra, karbon emisyon miktarı çok fazla olan ülkelerin ithalatında “sınır karbon vergisi” uygulanması da gündeme geldi. Böylece, Brezilya, Rusya, Avustralya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin karbon emisyonlarının azaltılmasında yaşanan gecikmeler de engellenmiş olur.

Ancak, BM’ye göre gelişmiş ülkeler, fosil yakıtlarla bağlantılı sektörlere düşük karbonlu enerjiden %50 daha fazla para harcıyorlar.


Küresel Karbon Emisyonları, 1900-2020:


5. Yatırımlar yeşil ekonomiye kayıyor

Yenilenebilir enerji kaynaklarının maliyetinin düşmesi ve iklim krizi konusunda harekete geçmek için kamuoyunun artan baskısı, iş dünyasındaki tutumları da değiştiriyor.

İş insanları, portföylerinde karbon riski taşımaktan kaçınıyor ve dolayısıyla, yatırımlarını yeşil ekonomilere kaydırıyor.

İklim riskini finansal karar alma süreçlerine dahil eden işletme sayılarının da her geçen gün artığı belirtiliyor. Böylelikle, işletmeler ve yatırımcılar gerçekleştirdikleri faaliyetler ve yatırımlar ile dünyanın net sıfır karbon emisyonuna geçişi için gerekli adımları attıklarını göstermek zorunda kalıyor.

2050’ye kadar net sıfır karbon

Glasgow konferansının odağındaki ana konunun, hâlihazırda yetmiş merkez bankasının üzerinde çalıştığı, gerekli koşulları sağlayan uluslararası bir finansal mimarinin kurulması ile ilgili olması bekleniyor. Dolayısıyla, umut etmek için yeterince iyi sebeplerimiz olsa da, çözüme ulaşmak için daha çok yolumuz var.

BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan rapora göre, küresel ısınmanın 1.5°C ile sınırlandırılabilmesi için 2030’un sonuna kadar toplam karbon emisyonların yarıya inmesi gerekiyor.

Bunun anlamı, her ne kadar emisyonlar 2019’daki seviyelerine geri dönüyor olsa da; önümüzdeki on yıl içerisinde düzenli olarak gerçekleştirilecek büyük çaplı uluslararası kilitlenmeler sayesinde 2020’de elde edilen türden bir emisyon azaltımının sağlanmasıdır.

Gerçek şu ki, pek çok ülke karbon emisyonlarını azaltma konusundaki istekliliğini dile getirse de, çok azının bu hedeflere ulaşmak adına geliştirdiği stratejiler var.

Glasgow’un önündeki zorluk ise, ülkelerin emisyonları hemen azaltmaya başlamasına yönelik politikaları imzalamasını sağlamak olacak. BM, kömürün tamamen ortadan kaldırılmasını, tüm fosil yakıt sübvansiyonlarının sona ermesini ve 2050’ye kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşan küresel bir koalisyonun oluşturulması gerektiğini söylüyor.

Son olarak, küresel ısınmayla mücadele konusundaki düşüncelerin büyük ölçüde değişmeye başladığına söyleyen Justin Rowlatt, bu değişimin çok uzun bir yolculuk olacağının da altını çiziyor.


Çeviri: Sinem Uğurdağ – Buğday Gönüllü İletişim Ekibi

Kaynak: BBC – Why 2021 could be turning point for tackling climate change

Kapak Fotoğrafı: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş