ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

7’den 70’e Yoga

Yayınlanma Tarihi: 11 Ağustos 2019
7’den 70’e Yoga

“Herkes sıkıntı içerisinde ve o sıkıntı hissini daha da çok uyaran cep telefonu, bilgisayarlar, iletişimsizliğe hatta dilsizliğe yol açıyor. Yoga ise farkındalık ve hassasiyet arttırıcı bir rol oynamaya başlıyor.”

*Bu yazı Buğday Dergisi arşivinden alınmıştır. (Sayı 45/2008)

Zeynep Aksoy Cornwell, yaklaşık sekiz yıldır yoga hocası ve Türkiye’de yoganın yayılmasına en çok katkı sağlayan insanlardan biri. 2000’de açtığı yoga stüdyosu ile ulaştığı insan sayısı, 2004 yılında çıkardığı DVD ile 30 bin kişiye çıktı. Artık evlere de yogasıyla ulaşan Zeynep, iki yıl önce Fındıklı’da açtığı “Cihangir Yoga” yoga merkezinde hem yoga dersleri veriyor hem de yoga hocaları yetiştiriyor.

Türkiye’de yoga nasıl bir yerde?

Zeynep Aksoy: Daha önce Amerika’da yaşadığım ve orada yoga yaptığım için biliyorum ki, oradan çok daha ilerideyiz. Amerika’da çok yüzeysel işlenen ve çabuk tüketilir hale gelmiş olan yoga, Türkiye’de çok daha derin, spiritüel ve kalıcı şekilde işleniyor. Bu da kültürel farklılıklardan olsa gerek. Türkiye’de klişelerle ders yapamazsınız; “öfke kalçada birikir şimdi kalçanı aç, öfkeni at” gibi klişeler yerine, 30 öğrenci birden bedenini, dengesini, yerle olan ilişkisini hissederek, bilinçle bu yoga yolculuğunu yapıyor. Bu anlayış farkını Türkiye’de yoga dersine gelen bir Amerikalıdan anlayabilirsiniz. Nefesini sesli alıp veriyor, duruşu bile farklı. O yüzden Türkiye’ye döndüğüm ve burada yoga yapabildiğim, öğretebildiğim için şükrediyorum.

Ne zamandan beri ve nerelerde ders veriyorsunuz?

Zeynep Aksoy: Türkiye’de 2000’den beri yoga dersi veriyorum. İlk başta Hillside’da verdim sonra kendi yoga merkezim Yoga Şala’yı açtım. Onu birkaç sene önce devredip, özel dersler ve OWO gibi merkezlerde ders verdim. Şimdi ise yine kurucusu olduğum Cihangir Yoga’da hem günlük yoga dersleri veriyorum, aynı zamanda yoga eğitmeni yetiştiriyorum.

Türkiye’de yoga yapanların profili, ilk başladığınız zamana göre değişti mi?

Zeynep Aksoy: Tabii, çok değişiklikler var. İlk başlarda daha lüks veya sadece spiritüel olarak algılanan yoga şimdi çok daha geniş bir kitleye hitap ediyor. Derse gelenler ev hanımları, sabah 9, akşam 5 çalışanlar, öğrenciler, erkekler, neredeyse 7’den 70’e herkes. Dolayısıyla, yoga yapanların sayısı da arttı.

Yoga ile doğanın bir ilişkisi var mı?

Zeynep Aksoy: Yoga yaptıkça daha duyarlı ve hassas olmaya başlıyorsunuz ve bu, bireyin çevreyle olan ilişkisini de değiştirmeye başlıyor. Kalçanın eğimini ve yerdeki ağırlık dağılımını hissederken, bu boyutta bir araştırma yaparken, çevreye de aynı şekilde farklı ve hassas bir şekilde bakmaya başlıyorsunuz.

Şehir hayatında bu kadar hassasiyet günlük yaşamı nasıl etkiliyor?

Zeynep Aksoy: Şu anda hissizleştiren, yüzeyselleştiren bir ortam var. Herkes sıkıntı içerisinde ve o sıkıntı hissini daha da çok uyaran cep telefonu, bilgisayarlar, iletişimsizliğe hatta dilsizliğe yol açıyor. Yoga ise farkındalık ve hassasiyet arttırıcı bir rol oynamaya başlıyor. Bunlar arttıkça hayattan alınan tat da artıyor. 

Peki yoga şehir hayatını yaşanılır kılıyor diyebilir miyiz?

Zeynep Aksoy: Yoga bedenimizi daha yaşanılır kılıyor!

En çok kimlerden etkilendiniz?

Zeynep Aksoy: Yogaya muazzam bir yorum getiren Godfrey Deveraux ile teknik konularda çok etkilendim. Svagito Liebermeister ise meditasyonu ve farkındalığı öğretti bana. Svagito ile tanışana kadar kendimi hep teknik açıdan geliştirmiştim; ama onun öğretisi yoga deneyimime bambaşka meditatif bir boyut kattı.

Türkiye’de ne kadar kişiye ulaşabildi yoga?

Zeynep Aksoy: Öncelikle DVD yaparak birçok kişiye ulaştığımızı sanıyorum. 20 bin DVD satıldı, bu yaklaşık 30 bin kişiye ulaşabildiğimiz anlamına gelir. Merkeze sürekli yeni insanlar geliyor ve web sitemizi her ay 6000 değişik kişi ziyaret ediyor. Dolayısıyla gün geçtikçe daha da çok kişiye ulaştığımızı düşünüyorum. Türkiye’de en az 50 bin kişinin yoga yaptığını düşünüyorum, kim bilir belki de 100 bindir. Ayrıca bu sadece İstanbul’a özgü değil, benim yoga eğitmenliği kursuma Trabzon, İzmir ve Ankara’dan insanlar geliyor.

Eğitmenlik kursundan bahsedebilir misiniz?

Zeynep Aksoy: Dediğim gibi, değişik şehirlerden katılımlar olabiliyor. Mezun olanlardan bazı başarılı öğrenciler merkezlerde çalışmaya veya özel dersler vermeye başladılar bile. Genelde insanlar önce-çok ileri seviyede olmak gerekir ve çok iyi yapmak gerekir diye-hocalık için çekiniyorlar. Ama bu hemen biter bir yolculuk değil, ben bu eğitimde 1-2 yıldır yoga yapan insanların 20-30 sene daha devam edebileceklerini düşünerek eğitim veriyorum. Eminim aralarından sıyrılan ve kendini çok geliştirenler çıkacaktır. Zaten yogada eğitim süreci hiçbir zaman bitmiyor, benimki de bitmedi.

Günlük rutininiz nasıl?

Zeynep Aksoy: Kendi hayatıma yogayı daha fazla dahil ederek ve ilerleterek yaşamak istiyorum. Dolayısıyla, şu anda hem kendi eğitimlerime devam ediyorum hem de hocalık eğitimi veriyorum. Ama beni çok zenginleştiren, yoga eğitmeni yetiştirmek.

Kullanım ve beslenme alışkanlıklarınızdan söz eder misiniz?

Zeynep Aksoy: Ekolojik pazara birkaç kez geldim ama maalesef cumartesi günleri çalıştığım için çok uygun olmuyor her hafta gelmek. Genelde mahalle manavından bol bol sebze ve meyve alıyorum. Zeytinyağlı ve meyve sebze suyu ağırlıklı besleniyoruz evde. Ayrıca kara buğday ve miso gibi yurtdışından getirdiğimiz, bizi iyi hissettiren besinler de tüketiyoruz. Bazen dışarıda da yemek yiyoruz, kendimizi yemek konusunda fazla kısıtlamıyoruz, kısıtlama benim için daha zararlı. Yoganın kardeşi sayılabilecek Ayurvedaya göre tatmin olmayan istek daha fazla zarar veriyor vücuda. Yemeğine en çok dikkat eden insanlar bile hastalanabiliyorsa, o kadar direkt bir bağlantı olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Peki yoga yapmak için beslenme kuralları yok mu?

Zeynep Aksoy: Yoga yaptıkça, yediklerinizin bedendeki etkisini hissetmeye başlıyorsunuz. Dolayısıyla bedeninizin sesini dinlemeye başlıyorsunuz, kısıtlama kendiliğinden ve sizin bedenizin ihtiyacı çerçevesinde oluşuyor. Mesela ben et yediğimde kendimi kötü hissetmiyorum ama paketlenmiş sanayi ürünleri yediğimde çok rahatsız oluyorum. Bedenimizin ete ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve et yememenin sinir sistemini zedeleyebileceğini düşünüyorum. Benim için ise paketten çıkmış ürünler esas zehir olan, dolayısıyla onu kesinlikle yemiyorum. Bunlar insandan insana yani bedenden bedene değişiyor.

Peki sizce insanlar en çok neye dikkat etmeli günlük yaşamlarında?

Zeynep Aksoy: Bence tüm yediklerimizden daha toksik olan bir şey varsa o da temizlik malzemeleri ve kimyasallar! Tabaklarda kalan deterjanlar, evde kullanılan çamaşır suları vs. Hem evde hem de merkezde arap sabunu kullanılmasına özen gösteriyorum. Ayrıca yurt dışından ekolojik deterjanlar getiriyorum her gittiğimde.

Daha dün belgesel izledim BBC’de, “Planet in Peril ” (Tehlikedeki Gezegen) diye, İngiltere’de anne babalara göre çocukların kanında çok daha fazla toksik maddeye rastlandığını anlatıyor, bunun da oyuncaklardan çıkan beyaz köpüklerden olduğu söyleniyor. Yani yediklerimiz bunların yanında hafif kalıyor. Her dakika zararlı olabilecek kimyasal bir maddeye maruz kalıyoruz.

Röportaj: Zeynep Çelen Kuru

Kaynak: Buğday Dergisi/Sayı 45

Etiketler: , , , ,

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş