Omurganız ne kadar esnekse, o kadar sağlıklısınız!
“Geleceğin doktorları hastalığın tedavisi ile değil, insan vücudunun yapısı, diyet ve hastalıktan korunma ile ilgilenecektir” (Thomas Edison)
“Chiropractic” Yunanca “chiros” (el) ve “practicos” (uygulama) kelimelerinden oluşuyor ve “elle yapılan uygulama” anlamına geliyor. Kayropraktik bilimine göre, bilinen hastalıkların büyük bir kısmı omurgada meydana gelen bir takım rahatsızlıkların gözardı edilmesinden kaynaklanıyor.
Enerjik ve canlı olmak, sindirim ve sinir sistemlerinin dengeli ve düzenli çalışmasına bağlıdır. Omurga, organlarımızla beynimiz arasında iletişimi oluşturan sinirlerin ulaşımını sağlayan bir anayoldur. Bu yolun üzerindeki her tümsek sinirlerde akış düzensizliğine neden olur. Bunun sonucunda da sinirlerin hareketi engellenir ve ulaşmaları gereken organlardaki işlevlerini yerine getiremezler. Sağlık sorunlarının büyük bölümü sinirlerin organlardaki işlevlerini yerine getirememesinden kaynaklanır. Bu nedenle sinirlerin ana yolu omurgaya, elle yapılan uygulamalar, tıkanıklığın açılmasını, bedenin sahip olduğu potansiyeli tam olarak kullanabilmesini ve organların sağlığına kavuşmasını sağlar.
Elle yapılan uygulama anlamına gelen kayropraktik, hastalıktan çok hasta ile ilgileniyor ve vücudun bir bütün olduğu ilkesinden hareketle bir organdaki rahatsızlığın bütün vücudu etkilediğini savunuyor.
Kayropraktik ameliyat gerektirmeyen ve mikrobik olmayan hastalıkların tedavisinde uygulanıyor. Özellikle baş, sırt, bel ağrısı, sinir sistemiyle ilgili olduğu için stresten kaynaklanan hazımsızlık, kabızlık, uykusuzluk, mide yanması gibi rahatsızlıklar ve duruş bozukluklarından kaynaklanan sorunlar kayropraktiğin tedavi alanına giriyor. Ayrıca kayropraktik yoluyla beyin-hücre iletişimi etkilendiğinden öfke, korku, endişe, ayrılık, yalnızlık, çaresizlik vs. gibi durumlarda da rahatlama sağlanıyor.
Kayropraktik, 1895’te ABD’de bir tesadüf eseri keşfedilmiş…
Dr. Daniel David Palmer 17 yıldır sağır olan kapıcısının sırtında keşfettiği bir küçük bir yumru üzerine yaptığı masajla tekrar duymasını sağlıyor. Böylece omurgayla sinirler arasındaki hayati bağlantıyı keşfediyor. Kayropraktik, günümüzde 70’den fazla ülkede uygulanıyor.
Sekiz tehlike sinyali
Pek çok doğal tedavi yönteminde olduğu gibi “hastalıktan çok hastayla ilgilenen” kayropraktik, vücudun bir bütün olduğu ilkesinden hareketle bir organdaki rahatsızlığın bütün vücudu etkilediğini savunuyor.
Günlük hayatımızda karşılaştığımız küçük rahatsızlıklar, büyük sorunlara yol açabiliyor. Bu nedenle kayropraktik doktorları, bedende ortaya çıkan “sekiz tehlike sinyali”ne dikkat çekiyor:
Baş ağrıları, omuzların ortasında ağrı, boyunda sertlik, ağrıyan eklemler, sinirlilik, kollarda ya da ayaklarda ağrı, ellerde ya da ayaklarda uyuşukluk ve sırt ağrısı.
Kayropraktik doktorları ilaç ve ameliyat gibi tedavi uygulamıyorlar. Hastanın ilaç tedavisine gereksinimi olduğu saptanırsa, gerekli yerlere yönlendiriliyor. Araştırmalara göre kayropraktik tedavisi gören hastaların yaklaşık yüzde 25’i, tedaviden, şikayetlerinin ortadan kalkmasından sonra da yarar görmüşler; solunum sistemi (nefes almanın kolaylaşması, astım rahatsızlıklarının azalması); sindirim sistemi (daha iyi çalışan daha az asit salgısı, daha az ağrı); dolaşım sistemi (kalp atışı düzensizliklerinin azalması); görme (daha net bir görüş, ağrının ve görmeye dayalı rahatsızlıkların ortadan kalkması) gibi pek çok sistemin işlevlerinde düzelmeler meydana gelmiş.
Bunun yanısıra pek çok hasta, periyodik “check-up”lar ve tedavilerle, ağrı ve bozuklukları önceden önlemek ve genel olarak daha sağlıklı hissetmek için kayropraktiği seçiyor.
Kayropraktik tedavisi, bedenin kendi kendini tedavi etme yetisini destekleyecek şekilde uygulanıyor; elle yapılan uygulamalarda omurganın düzeltilmesi, eklemlerin uyarılması, değişik kas ve ağ dokusu teknikleri uygulanıyor. Ayrıca egzersiz ve rehabilitasyon programları, hastaların omurga sağlığı , vücut şekli (vücudu nasıl taşıdığı), beslenme, yaşam tarzı değişikleri konusunda eğitim ve ortopedik sırt, bel desteklerinin kullanımı gibi diğer yöntemlere de başvuruluyor.
Bu yazı Dr. Ayşegül Öztürk’ün verdiği bilgiler ve Tarhan Onur ile Ebru Tokuç’un çevirilerinden derlenmiştir.
İlgiyle takip ediyorum