Gıda ile gelen tehdit: Glifosat
Araştırmalar, yabani otlarla mücadelede sıkça kullanılan tarım zehirlerinden olan glifosatın erkek üreme sistemi üzerinde sperm kalitesi ve hareketliliğini düşüren ciddi etkileri olduğunu, ayrıca kanser riski taşıyabileceğini ortaya koyuyor. Bu bulgular, glifosat maruziyetinin insan sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkileri konusunda kaygıları artırıyor.
Glifosat, dünyada en yaygın kullanılan tarım zehirlerinden biri ve özellikle yabani otları yok etmek için kullanılıyor. Tarımda, peyzaj düzenlemelerinde, bahçelerde ve parklarda istenmeyen bitkileri kontrol altında tutmak amacıyla glifosata başvuruluyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) “muhtemelen kanserojen” olarak sınıflandırdığı glifosatın yasaklanması için Pesticide Action Network (PAN) uzun süredir aktif bir mücadele yürütüyor.
Araştırmalar, glifosatın, bazı böcekler, bitkiler ve mikroorganizmalar gibi doğadaki çeşitli canlıları etkilediği ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkilerinin bulunduğunu ortaya koyuyor. Glifosatın erkek üreme sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini incelemek için sıçanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, glifosata maruz kalan sıçanlarda sperm kalitesinin düştüğü ve testislerdeki kan-testis bariyerinin zarar gördüğü bulundu. Bu bariyer, testislerin sağlıklı bir şekilde sperm üretmesi için hayati önem taşıyor. Glifosatın, oksidatif stres tetikleyerek bu bariyeri bozduğu ve spermatogenez adı verilen sperm üretim sürecine zarar verdiği tespit edilmiş.
Glifosatın insan sperm hareketliliği ve DNA bütünlüğü üzerindeki etkilerini inceleyen başka bir çalışmada ise, glifosata maruz kalan sperm örneklerinde sperm hareketliliğinde anlamlı bir düşüş gözlemlendi. Araştırmacılar, glifosatın yüksek konsantrasyonlarda sperm hareketliliğini azalttığını belirtiyor. DNA üzerinde doğrudan bir hasara yol açmasa da sperm hareketliliğini düşürmesi, glifosatın erkek üreme sağlığı üzerindeki etkilerinin karmaşık olduğunu ve yalnızca sperm hareketliliğini etkilemekle kalmayabileceğini düşündürüyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı olan Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), 2015 yılında glifosatı “muhtemelen kanserojen” (Grup 2A) olarak sınıflandırdı. IARC’nin Grup 2A kategorisi, bilimsel verilerin kanser riski oluşturabileceğini gösterdiği ancak insanlarda kanser yapıcı etkisi konusunda sınırlı kanıt olduğu durumları kapsıyor. IARC, glifosatın bazı hayvan deneylerinde ve laboratuvar çalışmalarda DNA hasarına neden olduğunu belirtmiş. İnsanlarda yapılan çalışmalar sınırlı, ancak bazı araştırmalarda özellikle tarım işçileri arasında kan kanseri türü olan Non-Hodgkin lenfoma vakalarıyla ilişkilendirilebileceğine dair bulgular bulunuyor.
Glifosat kullanımı, çevreye ve insan sağlığına olan potansiyel etkileri nedeniyle bazı Avrupa ülkelerinde kısıtlandı. Avusturya glifosat kullanımını yasaklayan ilk ülke olurken, Almanya’da 2024 yılı itibarıyla glifosat kullanımının tamamen yasaklanacağına dair planlama yapıldığı ifade edildi. Fransa’da bahçecilikte kullanımı yasaklanırken, tarımda kullanımında kademeli azaltmaya gidiliyor. Belçika’da da bazı yerel yönetimlerde glifosat kullanımına dair yasaklar ve kısıtlar söz konusu.
Türkiye’de ise glifosat kullanımı ile ilgili herhangi bir sınırlama veya yasak söz konusu değil!
Buğday Derneği’nin öncülük ettiği ve Zehirsiz Sofralar Platformu çatısı altında faaliyet gösteren Pestisit Eylem Ağı’nın başlattığı Zehirsiz Kampanya’ya bugüne kadar 190 bini aşkın kişi imza desteği verdi. Aralarında glifosatın da bulunduğu canlılığa zarar veren pestisitlerin yasaklanması ve doğa dostu yöntemlerle bunları kullanan üreticilerin desteklenmesi için başlatılan kampanya sayesinde pestisitlerin zararları konusunda kamuoyunun farkındalığı arttı.
Tarım ve Orman Bakanlığı AB geçiş sürecinde 200’ün üzerinde, kampanya döneminde ise 27 pestisit aktif maddesinin kullanımını yasakladı. Ancak kampanya talepleri arasında yer alan Dünya Sağlık Örgütü’nün “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve glifosatın da içinde bulunduğu “muhtemel kanserojen” olarak belirlediği 13 aktif maddeden 9’u hâlâ yasaklanmadı.Zehirsiz Sofralar Platformu koordinatörlerinden Alper Can Kılıç, çok sayıda meyve ve sebzenin ile soframıza gelen, özellikle bebeklerin ve çocukların hormon sistemi başta olmak üzere gelişimlerine zarar veren pestisitlerin ivedilikle yasaklanması gerektiğini söylüyor. Toplum sağlığını korumak için çalışan kurumların, gerek günümüz toplumlarının gerekse gelecek kuşakların ve doğal varlıkların sağlığı ile esenliğini korumak üzere, sorumlu ve önlemini baştan alan bir yaklaşımla yönetilmesi gerektiğini belirten Kılıç “Başka türlü tarım mümkündür. Sağlıklı bir gelecek için doğru politikalar ve stratejiler izlenerek önümüzdeki 10 yıllık süreçte pestisitlere dayanan konvansiyonel tarım sistemi, yerini agroekolojik, organik ve onarıcı tarıma bırakmalıdır,’’ diyor. Ayrıca Kılıç, son zamanlarda tüketicilerin pestisit kalıntısına dair endişesinin artığını, iç pazarda denetimlerin artırılması ve bu denetim sonuçlarının halkla paylaşılması gerekliliğinin de altını çiziyor.