“Bir insanın anavatanı çocukluğu, anavatanın toprağı da annedir.”
“Ekolojik Anne” serimizde bu ay konuğumuz Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Aslan Ünlübay. Ünlübay ile ekolojik farkıdanlığa sahip olarak çocuk yetiştirmeyi, hamileliği, doğumu ve tüketim kültürünü konuştuk.
Röportaj: Aslı Erdursun – Buğday Gönüllü İletişim Ekibi
Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Buğday ile yolunuz nasıl kesişti?
Leyla Aslan Ünlübay: Ben yaklaşık 15 yıldır Buğday oluşumunun içerisindeyim. Üniversiteye hazırlanırken sevgili Victor ile tanıştım ve gönüllü olarak Buğday’a destek vermeye başladım. Sonra üniversiteyi kazandım ve okumaya gittim. Geri döndüğümde Buğday Derneği’nde tam da benim mezun olduğum bölüm ile ilgili, muhasebe bölümünde, bir açık vardı. O an kendimi tekrar Buğday Derneği’nin içinde buldum. Hep söylüyorum aslında ben Buğday’ın içerisine dahil olduğumda ne çevre aktivisti, ne doğa gönüllüsü, ne de ekolojik yaşam meraklısıydım. Ben hiçbir şey bilmiyordum ve hiçbir şey bilmeden, tamamen mucizevi bir şekilde Buğday’ın içine dahil oldum. Buğday’da her gün yeni bir şey öğreniyorum. Şu anda da Buğday Derneği’nin yönetim kurulu başkanıyım. Yaptığım işi de çok seviyorum.
Victor ile İstanbul’da mı tanıştınız?
Leyla – Evet. Ben üniversiteye hazırlanırken gönüllü destekçiye ihtiyaçları vardı, benim de part time işe ihtiyacım vardı. Birbirimizi daha önce hiç görmeden, Taksim meydanda buluştuk ve Buğday’ın ofisine gittik. Ben henüz 17 yaşındaydım.
Ekoloji kavramını özümseyişiniz ve hayatınıza yön verişi nasıl oldu?
Leyla – Sadelik ve müdahale etmeden kendi ritminde yaşıyor olmak çok özel bir şey. Çok şeyle mutlu olmak değil ya da az şeyle yetinmek değil, az şeye ihtiyaç duymak çok kıymetli. Kısıtlayarak ve kendinizi mahrum bırakarak yaşadığınızda mutsuz oluyorsunuz. Ama az şeye ihtiyaç duyduğunuzda özgürleşiyorsunuz. Benim ekolojiyi, bu doğanın bir parçası olduğumu ve aslında ne kadar az şeye ihtiyacım olduğunu fark etme serüvenim Buğday’da hala devam ediyor ve fark ettikçe de özgürleştiğimi hissediyorum. Az şeye ihtiyaç duymak önemli, çünkü hiçbir şeyin bağımlısı ve kölesi olmuyorsunuz, çünkü biz sahip olduklarımızın aslında kölesiyiz. Bunu fark ettiğiniz an dönüşümünüz başlıyor zaten. Sabah kalkıyoruz ve kahve içmeden uyanamıyorum diyorsak, aslında o kahvenin kölesiyiz ya da kendime yeni bir şey satın almadan, o kabana sahip olmadan mutlu olamıyorum diyorsak aslında o kabanın sahibi değil kölesiyiz. Aslında bunlara ihtiyacınız olmadığını anladığınızda ya da minimuma indirmeyi hedeflediğinizde dönüşümünüz başlıyor. Bence ekoloji böyle bir kavram. Doğada hiçbir şeye ihtiyacınız yok aslında.
Ve her şey de bize ihtiyacımız varmış gibi benimsetildi şu ana kadar…
Leyla – Kapitalist sistemde bu böyle. Sizin ihtiyacınız olmayan şeyleri size ihtiyacınız varmış gibi harmanlayıp önünüze sunuyorlar. İşte orada devreye sizin farkındalığınız ve bilinciniz giriyor. Benim bunlara ihtiyacım yok diyebilmeliyiz.
Bu dünyaya çocuk getirmek sizi korkutmadı mı?
Leyla – Çok uzun yıllar aslında çocuk yapmak istemiyordum. 7-8 yıllık bir düşünme sürem oldu. Ama dünyaya çocuk getirmek değildi korktuğum şey. Gerçekten hakkını vererek ebeveyn olmak konusu, beni biraz endişeye sokuyordu. Çünkü bu dünyadaki bütün kimliklerinizden sıyrılabilirsiniz. Ama bir ormanın içine bile gitseniz orada anne babasınız. Anne babalık kimliği hep devam eden bir şey. Bir ormana gittiğinizde mühendislik kimliğiniz silinebilir. Ama anne babalık hep devam eder. Ben bu mesainin hakkını verebilir miyim kaygısıyla aslında bir süre düşündüm. Ama orada da aslında insanın müdahale etme, var olan durumu değiştirmeye çalışma, akışına bırakmama hali olduğu için bu kadar düşünmüşüm. Oysa akışına bıraktığınız zaman anne babalık da çok başka bir şeye dönüşüyor. İşte bunu fark etmek benim bir 7-8 yılımı aldı.
Belki de olması gerektiği zaman bu zamanmış!
Leyla – Evet, karar verme aşaması bile benim için bir dönüşümdü.
Doğanın döngüsünde de var olan ve kendi doğanızın bir parçası olan ‘doğum’, doğa ile aranızdaki bağı nasıl değiştirdi?
Leyla – Annelik kadının bilgeliği diyebilirim. Bilmediğim birçok şeyin kapısını açtı bana. Benim aslında hamileyken en çok takıldığım şeylerden birisi de ben nasıl bu sistemin içinde bir oyuncak olmadan bu çocuğu dünyaya getiririm ve nasıl ona bu sistemin içerisinde oyuncak olmadan bazı şeyleri öğretebilirim kaygısıydı. Çünkü taşıdığımız şey çok özel ama bu özelliğe o kadar çok müdahale var ki. Mesela dış dünya satın almam gereken birçok şey olduğunu söylüyor. Ben bu tüketim çılgınlığının içerisine girersem kendimi ve bebeğimi kaybedeceğimden emindim. İşte orada dedim ki ben satın almayacağım! Evet anne olmaya çok geç karar verdim ama benim için bu kadar özel olan bir şey için bile her şeyi feda etmeyeceğim. Çünkü en çok düştüğümüz hatanın bu olduğunu düşünüyorum. Kendi çocuklarımız için bu hayattaki her şeyi önlerine seriyoruz; kusursuz odalar, kusursuz oyuncaklar gibi tonlarca kullanılmayacak her şeyi satın alıyoruz. Neden? İçimizde kalan her şeyi onun yaşamasını istiyoruz, yani aslında kendi içimizde kalanlar onun hayatında olsun istiyoruz. Sonra mutluluk kavramını dışarıda arayan çocuklarımız oluyor. O yüzden dedim ki benim kendimi bu konuda frenlemem lazım ve ben çocuğum için yaklaşık 3 yıl hiçbir şey satın almadım. Bütün kıyafetleri arkadaşlarımdan, eşimden dostumdan geldi. Ayakkabıları, yatağı, yorganı, şapkası, çantası her şeyi dışarıdan geldi. Gıda dışında hiçbir şey satın almadım. Bundan da çok mutluluk duydum ve onu da bunun hikayesini anlatarak büyüttüm. Bak bunu Ayşe giymiş, Ayşe sana gönderdi, sen de bu arkadaşına gönderir misin deyip sürekli aldığımız şeyleri dönüştürdük. Şu anda ikinci kızıma hamileyim ve yine aynı şeyi yapıyorum. Bir de onu çok sağlıklı besledim. Bundan kastım; meyve dışında, 3 buçuk sene hiç şeker vermedim.
Masal hiç zararlı bir gıda tüketmiyor mu?
Leyla – Şu anda artık 3 buçuk yaşını geçti. Kısıtlamak ve mahrum bırakmak doğru değil. Bir ortama gittiğiniz zaman artık herkesin yediği zararlı bir şey var çünkü etrafta bu şekilde beslenen çok az insan var. Artık okula gidiyor, okulda doğum günü partisi olduğu zaman içinde şeker olan pastayı bütün arkadaşları yediğinde onu mahrum bırakmak, ona iyi gelmiyor. En azından ben bunu hissediyorum. Şu anda evimize sokmasak da dışarıda bir yerde karşılaştığında miktarını ve ölçüsünü belirleyerek bazen tüketiyor.
Bu beslenme biçimini benimseyebildi mi?
Leyla – Sağlıklı gıdalar ve sağlıksız gıdalar olduğunu biliyor. Sağlıklı gıdalar yerse hep birlikte çok uzun ve mutlu bir hayat yaşayacağımızı biliyor, sağlıksız gıda tüketirsek hastalanacağımızı biliyor. Yediğimiz gıdanın bize şifa olduğunu biliyor ve tabii çocuk olduğu için bazen hastalıklı dönemler de geçiriyor. Mesela hastalıklı dönemler geçirdiği zaman şifalı gıdalarla ne kadar iyileştiğinin de farkında.
Doktora sık götürüyor musunuz?
Leyla – Doktora hiç götürmedim. Antibiyotik de kullanmadık. Biz tüm hastalıklarla homeopati yöntemi ile başa çıkıyoruz. Bizim bir kitimiz var ve Masal’ın yapısal bilgisini bilen bir homeopati doktoru var. Mesela bronşit oldu diyelim. Aslında bunun bir psikolojik sebebi var. Bronşitin ve ciğerlerin hassasiyetinin üzüntü ile ilgisi var. Masal üzüldüğü bir anda zayıf düştüğünde bronşit oluyor. Bunun için bitkisel kitimizi kullanıyoruz. Bu yöntem yavaş ama gerçekten iyileştiren bir yöntem. Modern tıpın tedavi ettiği şeyler tabii ki var, ama ona gelmeden yapılacak birçok şey olduğunu düşünüyorum.
Çocuğunuzun doğumu nerede ve nasıl oldu?
Leyla – doğumu bir hastanede ve normal oldu. Ama biraz zor bir doğum oldu, çünkü her şey planladığınız gibi gitmiyor. Bu hayatın bir ritmi var. Benim doğumum tersten gelen bir doğum oldu. İlk suyum geldi, sancım yoktu. Bir buçuk gün sürdü. Ama gelmesi gereken zamanda geldi. Gücümün bittiği yerde geldi. Zor geçti ama çok ciddi avantajları vardı. Doğumdan bir gün sonra ayağa kalktım, her işimi kendim yapabiliyordum ve sancım olmadı. Masal’ı doğumdan sonra hiç yıkamadık, hiç hastalanmadı, çok güzel uyudu, süt problemim olmadı. Vücut buna o kadar güzel hazırlanmıştı ki. O yüzden kendi ritminde bir doğum oldu. Zordu, çünkü ilk doğumumdu ve neyle karşılaşacağımı bilmiyordum.
İlk hamileliğiniz ve ikinci hamileliğiniz arasında nasıl farklar oldu?
Leyla – Çok başka bir deneyim. Her insan kendi özelinde başkadırya, her hamilelik de öyle. İlk çocuğumun hamileliği ile ikinci çocuğumun hamileliğini kıyaslayamıyorum. Her şey çok başka çünkü ikisi de farklı bireyler.
Göbeğinizde hissettiğiniz hareketler bile başkadır herhalde…
Leyla – Tabii, mesela bu hamileliğimde çok ciddi böyle içimden çıkacakmış gibi. Masal daha sakindi. Ya da bu hamileliğimde tam 6 ay mide bulantısı yaşadım. Yani tamamen farklı, asla birbiriyle kıyas bile edemem.
Şimdi yine normal doğum mu düşünüyorsunuz?
Leyla – Evet. Ama usulüne uygun yapılan sezaryene da karşı değilim. Zor ve mecbur kaldığın zamanda ona da ihtiyaç var. Onun için mecbur kalırsam sezaryen de yapabilirim. Sadece karşı olduğumuz şey bunun keyfi olarak yapılıyor olması.
Peki çocuğunuz için neler üretiyorsunuz?
Leyla – Temel olarak aslında çok küçük üretimler bunlar. Yoğurdumu, turşumu, ekmeği evde kendim yapıyorum. Yazın balkonumuzun kenarında birlikte domates yetiştiriyoruz, kahvaltıda onu yiyoruz. Onun dışında organik pazarlar benim için çok kıymetli. Oralardan ürün temin ediyorum. Pişik kremini kendim yapıyorum. Hiçbir şey satın almamaya çalışıyorum. Biz şu anda dışarıya çıktığımız zaman alışveriş merkezlerinde bunu istiyorum diye tutturan çocuklar ve çaresiz ebeveynler diye bir tablomuz var. Biz dışarı çıktığımızda ve Masal bir şey istediğinde, ona ihtiyacımız olmadığını anlatıyorum ve ikna oluyor.
Kentte bunları sağlamak zor olmuyor mu?
Leyla – Zor oluyor. Ama insan emek vermek istiyor. Benim vicdanıma, hazır satın aldığım şeyler iyi gelmiyor. Hazır aldığım şeylerde doğaya ne kadar zarar veriyorum, ben bunu alırken neyi yok ediyorum, bu parayı veriyorum ama neyden vazgeçiyorum, kime veriyorum, yapım aşamasında neler yok oldu bilmek istiyorum. Ben satın aldığım şeyden, benden habersiz kesilen ağaçtan, nesli tükenen bir hayvandan sorumluyum. Attığım her adımı düşünerek atmam gerekiyor. Bu dünyada bir tek ben yaşamıyorum ki. Ya da bir çocuk yetiştirirken dünyanın yarısını yok etmeye hakkım yok. O bilinçte olduğum zaman iyi bir şey yaptığımı düşündüğüm için harcadığım emek bana zor gelmiyor. Bugün ne kadar az şey tükettim diye düşünüp mutlu oluyorum. Annelik başlı başına emek isteyen bir şey. Emeği doğru tarafa vermek bence daha önemli. Sekiz saat iş yerinde fazla çalışmak yerine evde bir saat fazla çalışıp birçok şeyi kendiniz yapabilirsiniz. Şu anda çocuk olduğu için seviyorum, ileride büyüyeceği için de saygı duyuyorum.
Röportaj: Aslı Erdursun – Buğday Gönüllü İletişim Ekibi
Çalışmalarınıza,hayata bakış açınıza bayılıyorum:)