Türkiye’nin İlk Sıfır Atık Bakkalı: Çöpsüz Bakkal
İzmir’in Foça ilçesindeki Bağarası Köyü’nde açılan Çöpsüz Bakkal; doğal, yerel, sıfır atık prensipleriyle tüketiciler ve doğa dostu üretim yapan üreticiler arasında köprü kuruyor.
Çöpsüz Bakkal ile “İyi Şeyler Yapan Güzel İnsanlar” kervanımıza katılan Ayşegül Ünver, Menekşe Gül Onukar, Ayşegül Sedlacek, Ebru Güvenç ve Ful Büge; her türlü çöpü mümkün olduğunca azaltarak sağlığımızı, doğayı ve kaynaklarımızı korumayı amaçlıyorlar.
Geri dönüşümü olmayan ambalaj malzemeleri ve plastikler dışında; sağlığa zararlı (katkı malzemesi içeren) gıdalar, tarımda kullanılan doğal olmayan ilaç ve pestisitlere maruz kalan gıdalar ve uzak nakliyelerin neden olduğu her türlü çevresel zararı çöp olarak görüyorlar.
Beş kişi bir araya gelmiş olmanız çok güzel, nasıl buluştunuz?
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Bağarası’nda “Yuva” diye bir meditasyon merkezi var. Burası aynı zamanda yurt dışından misafir kabul edip, pansiyon hizmeti veriyor ve kendi içinde üretim yapıyor. Dört kişi zaten oradan tanışıyordu. Ben de zamanında meditasyona gitmiştim. Orada enerjiler tuttu herhalde. ‘Bir şey yapmamız lazım, fakat ne?’ diye kafa yormaya başladık. Geçen sene Eylül ayında proje olarak başlayıp buralara kadar geldik.
Çöpsüz Bakkal için önemli olan, diye sorsam?
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Olayın içine girdikten sonra üreticiyle tüketici arasında olmak çok güven gerektiren bir şey. Her üreticiye güvenemiyorsunuz. Biz de çok az ve öz üreticiyle çalışıyoruz. Ana üreticilerden birisi Yuva. Ben de zeytin üretimindeyim. Diğer üreticilerimiz de bir elin parmakları kadar. İnce eleyip sık dokuyoruz. Hatta şimdi kendi aramızda şunu konuştuk; belli aralıklarla ürünleri analiz etmemiz lazım. Hep referansla çalışıyoruz. Mutlaka tadıyoruz, gidip görüyoruz. Dolayısıyla çok hassas bir denge ve ciddi bir sorumluluk söz konusu. Bugüne kadar tüketicilerden gelen geri bildirimler olumlu. Şu anda umduğumuzdan daha iyi bir yerdeyiz ama daha iyi olmalıyız. Ne kadar çok tüketiciye ulaşırsak kendileri ve çocukları daha sağlıklı beslenecek.
AYŞEGÜL SEDLACEK: Türkiye’de çoğu organikçi internet üzerinden satış yapıyor. Biz de bir yerimiz olsun, görünür olalım ve insanlar gelebilsin istedik. Zincirlere karşı, bakkal dükkanını tekrar hayata döndürmek istedik. Eskiden bakkal amcayı tanırdık, nasıl mal sattığını bilirdik. Ama büyük bir süpermarkete gittiğiniz zaman, sahibinin kim olduğunu bile bilmiyorsunuz.
Neden çöpsüz bu bakkal?
AYŞEGÜL SEDLACEK: Sıfır atığın manası açık satmak. Biz nohut, pirinç ve benzeri ürünleri kese kağıdına koyup, aynı bakkal dükkanı gibi tartarak satıyoruz. O zaman naylonlar devreye girmiyor. Kendimiz de hiçbir şekilde naylon torba kullanmıyoruz. Bez torba üretiyoruz. Deterjanlarımız da açık satılıyor. Kabınızı getiriyorsunuz, dolduruyoruz.
Nayloncular bunun hijyenik olmadığını söylüyorlar. Aksine, paketli ürünlerde de aynı sorunlar var. Belki açık satmak daha bile iyi. Üstünde beş tane naylon olunca insanlar o ürüne güvenebiliyor. Bu akıllarına kazınmış.
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Süpermarkete gittiğiniz zaman ürünler belli kilolarda ambalajlı oluyor. Ama insanlar buradan 150 gr. tarhana alıp gidebiliyor. Beğenirlerse gelip daha fazla alıyorlar. İnsanlara bir standart dayatmamış oluyoruz.
Dükkândaki ürünlerin tamamında mı tarım zehiri kullanılmıyor bir kısmında mı?
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Tamamında pestisit kullanılmıyor. Zaten taze sebze meyveyi yaz boyunca Yuva’dan aldık. Burada yerel tohumlarla ilaçsız üretim yapılıyor. Kendi üretimimiz olduğu için eminiz. TaTuTa çiftliği olan Fadime Hanımlar ile ( Fadime-Kaplan Zülfikargil Çiftliği) işbirliğimiz var. Diğer üreticilerimiz ile de mutlaka birkaç farklı referansla ve bizzat gidip yerinde görerek, tanıyarak alışveriş yapıyoruz.
AYŞEGÜL ÜNVER: Burada bir isteğimiz de köydeki üreticileri etkilemek. Çünkü herkes eczaneden baş ağrısı için ilaç alır gibi, ‘şurada şu böcek çıktı ne ilaç alayım’ diyor. Artık ona biz zehir demeye başladık. Çok iyi bilmeden de kullanıyorlar. Buraya gelip, ‘ilaçsız mümkün değil’ diyorlar. Biz de diyoruz ki ‘bunlar zehirsiz, siz de böyle üretin, sizinkini de satalım.’
Türkiye’de bilinçsiz tarım zehiri kullanmak hakikaten büyük bir problem. Pek çok yerde atalık tohum olarak satılan şeyler var. Ama ilaç var mı yok mu diye sormak kimsenin aklına gelmiyor. Yeter ki yerel tohum olsun. Köylerin girişinde bir sürü sebze meyve satılıyor. Herkes şehirden çıkar çıkmaz bunlar ‘doğal’ zannediyor. İşin içinde olmasak biz de bu kadar bilemezdik.
AYŞEGÜL SEDLACEK: Mühim bir konu.. Organik olacaksanız, hakikaten bunun arkasına düşeceksiniz. Bunu yarım yapmaya karşıyız. Zaten öyle olsaydı bu dükkan bir sürü malla dolup taşardı. Ama çok seçtiğimiz için az şey var. Ne yaptığını iyi bildiğimiz üreticilerden alıyoruz.
Bakkalda eklemek isteyip, engellerinden dolayı ekleyemediğiniz bir ürün grubu var mı?
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Ürünleri çeşitlendirmek adına düşündüğümüz şeyler var. Aromaterapik yağları düşünüyoruz. Bir dönem peynir düşünmüştük ama bozulma riski gibi sorunlar var. Doğa dostu ürünler konusunda da bakınıyoruz. Mesela bir süredir, kabak lifleri ve tahta fırçalar satmaya başladık.
AYŞEGÜL SEDLACEK: Sıfır atık meselesinden ziyade, organik ürün bulmak zor. Saklama konusunda da bazı ürünler için sıkıntı var. Hem hijyen hem de maliyet konusu var.
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Biz doğal üretim yapan üreticiyi desteklemek istiyoruz. O yüzden peşinen ödemesini yapıp, zor durumda bırakmamaya çalışıyoruz. Bağarası’ndaki bütün verimli araziler bina olmuş durumda.
Üreticiden temin edip tüketiciye ulaştırıyorsunuz, pazar ve stant açıp, kargoyla gönderim yapıyorsunuz. Tüm bu süreçlerde yaşadığınız zorluklar var mı? Varsa nasıl aşıyorsunuz?
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Gezen Çöpsüz Bakkal olmanın en büyük zorluğu taşıma kısmı. Ürünler mecburen sıcakta kalıyor, bozulma riski yüksek oluyor. Dolayısıyla orada ürünlerin sirkülasyonunun daha hızlı olması gerekiyor. Kargoda en önemli kısmı; elimizde ne kadar kutu vs. varsa tekrar dönüşüme almaya çalışıyoruz. Ama zaman zaman da ‘aman, çöp üretmeyelim’ derken kavanozun birisi kırılıyor. Az sarmışız ya da kargo şirketi biraz haşin davranmış… Dolayısıyla ürünlerin kargoda taze gitmesi konusunda sıkıntımız var, taze sebze gönderemiyoruz. Sadece Gezen Çöpsüz Bakkal sebze ve meyve götürebiliyor ama onda da, sabah götürüp topladığımız domatesler güneşte kalınca salçaya dönüyor. Hafif yumuşayanları hemen başka bir şeye dönüştürmeye çalışıyoruz.
AYŞEGÜL SEDLACEK: Zaten en zoru sıfır atık konusu. Bazı müşterilerimiz kavanozları yıkayıp geri getiriyorlar. Biz de indirim yapıyoruz.
Tüm bu kanallar arasında en çok hangisinde satış yapıyorsunuz?
AYŞEGÜL ÜNVER: Tatil sezonu kapandığı için şu sıralar dükkanın satışları azaldı ama internet satışları artmaya başladı.
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Tabii ki bakkalın kendi yağıyla kavrulması lazım. Ama burada satış yapmanın ötesinde, insanlara dokunabilmek gibi bir derdimiz var. Atölyeler, sohbetler konusunda planlarımız var. Ortak bir şeyler yapmak konusunda da açığız.
AYŞEGÜL SEDLACEK: Bizim Çöpsüz Bakkal’dan beklediğimiz kendi masrafını çıkarması. Biz bu işi gönüllü olarak yapıyoruz. Aksi halde zor olur. Çünkü insanların talebi çok az. Fakat yurt dışında da böyle başlamıştı. Bugün artık organik mal satan zincirler var. Talep o kadar yüksek.
En mühimi insanların buradan mal alması değil, gelip sohbet etmeleri ve burayı sosyal bir hale getirip farkındalık kazandırmak.
İnsanlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Bağarası’ndaki insanlar geçerken uğramaktan bir süre çekindiler. Sonra gezebilir miyiz diye gelip bakındılar. Tabii, buyurun diyoruz. Böyle bir yerin varlığı, çöpsüz olması ya da beş kadının birlikte yapması ilgi çekebiliyor. İnsanlar genelde destekliyor ve arkamızda olduklarını söylüyorlar.
AYŞEGÜL SEDLACEK: Gençler konusu beni çok meşgul ediyor. Çoğu tükettikleri şeyin tadının nasıl olması gerektiğini bilmiyor. Granül kahve içip kahvenin tadının öyle olması gerektiğini zannediyor. İnsanlar doğal ve organik olana karşı bir körleşme yaşıyor ve tadını alamıyorlar.
Ayşegül gıda hakkında da meditasyon yapıyor. Bu konularda da çalışıyoruz. Onu da ilave etmek gerekir.
AYŞEGÜL ÜNVER: İnsan sağlığı, bilinçli yaşam, neyi yiyip neyi yemememiz gerekiyor… Bedenimizden uzak yaşadığımız için çok fazla beden bilincimiz de yok. O yüzden sistem tat ile bizi çok kolay kandırabiliyor.
Bazı şeylerin modernize olmakla bağdaştırılması sıkıntısı var. Poşetler ve paketli ürünler çıktığında modern olduk sanılıyordu. Bir dönem ‘el değmeden hazırlanmış’ lafı çok önemliydi. Şimdi keşke el değse… Ben parazitoloğum ve diyorum ki; mikroplar bir yere kadar insanı hasta eder. İki gün ishal olursun geçer. Ama dünya kadar kimyasal alıyoruz. Yıllardır bize plastik içinde su içirdiler. Ve bunlar hep bize bir şeyler satılsın diye oldu.
Kendi evlerinizde de çöp çıkarmamak konusunda çabalarınız var mı?
Çiftlikte organik atıkları biriktirdiğimiz bir kompostumuz var. Mümkün olduğu kadar atıklarımızı ayrıştırıp, geri dönüşüm yapıyoruz. Kendi özel hayatımızda mataralarımızı taşıyoruz, eve damacana almıyoruz. Alışveriş yaparken bez çantalarımızı kullanıyoruz. Bu bambaşka bir disiplin zaten. Önce kendimizden başlamalıyız. %100 yapmak mümkün olmuyor ama %90 mümkün. En çok pazarcılarla uğraşıyoruz. Tutuşturuveriyorlar elinize naylon torbayı.☺
İnsanlar neden Çöpsüz Bakkal’dan alışveriş yapsın?
AYŞEGÜL SEDLACEK: Ürünlerimiz çok iyi olduğu için. ☺ Tamamen şekersiz ürünlerimiz var. Şekeri azaltmak isteyen, glüten hassasiyeti olan veya hasta kişiler tercih edebilir.
AYŞEGÜL ÜNVER: Hasta olup ilaçsız gıda arayanlar tercih edebilir. Çöp çıkartmamaya gönül vermiş insanlar destek vermek isteyebilirler. Bu insanların hoşuna gidiyor. Geçerken uğrayanlar, bir dahaki sefere kendi bez çantamla geleceğim diyor. Bir süre sonra tanışıklık ve alışkanlık oluyor.
MENEKŞE GÜL ONUKAR: Annelerimiz taze domates ya da biber yediğinde ‘aa benim çocukluğumdaki domates’ diyor. Bir insan bunu söylediğinde benim yüreğim kocaman oluyor.
Röportaj: Gözde Özbey – Buğday Gönüllü İletişim Ekibi
Merhaba, yazı için teşekkürler güzel bir girişim. Fakat yazıdaki yazım hataları beni okurken biraz rahatsız etti. Ayrı olmaması gereken “ki” eklerinin ayrı yazılması ve ayrı yazılması gereken çoğu “de” ekinin birleşik yazılması gibi. Bir de bir yerde “damacana almıyoruz” demişler ama alternatifini söylememişler. Düzeltmeniz güzel olur, teşekkürler.
Allah aşkına burda organik yaşamdan 0 atıktan bahsediliyor gelmiş yok -de yok -ki ayrımı diyorsunuz komiksiniz. Matara kullanıyoruz demişler ya damacana yerine plastik damacana yerine cam olanları var tavsiye ederim
Hassasiyetinize onceliklerinize saygı duyuyoruz.bizde varız,bergamada selamlar.yapabilecegimiz yardımcı olabileceğimiz bir konu olursa bizde varız.