Pestisitlerin İnsan Sağlığına Zararları
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği’nden Prof. Dr. Arzu Mirici ile tarımda kullanılan pestisitlerin insan sağlığına zararlarını ve yol açtığı tahribatları konuştuk: “Vahşi ve kontrolsüz ilaçlama, pestisitin gıdanın içine nüfuz etmesine neden oluyor ve arındırmak mümkün olmuyor.”
İnsan sağlığına, ekolojik döngüye, ekosisteme ve biyoçeşitliliğe zarar veren pestisitler, Türkiye’de konvansiyonel tarım yöntemleri uygulanan tarım alanlarında oldukça fazla kullanılıyor. Nasıl bir tehlike ile karşı karşıyayız?
Arzu Mirici: Tarımda pestisit kullanımının fazla olup olmadığı, doğaldır ki ziraat mühendislerinin konusu fakat, insan sağlığına zararları nedeniyle son yıllarda bizim de konularımızdan birisi oldu. Tahmin edilebileceği gibi pestisit, bir çeşit zehir. Bir şeyi öldürmek için zehir, kimyasal kullanıyorsunuz. Bu zehirin dozu, yerinde kullanılıp kullanılmadığı durumlarının kontrol edilmemesi halinde insan sağlığı bundan olumsuz etkilenecektir.
Belki sadece bitki verimliliğini artırmak ve onları çeşitli zararlılardan korumak için yola çıkılıyor ama bu zarar karşımıza çıkıyor. İnsan sağlığına verdiği zararları üretici ve tüketici olarak ayırmak mümkün. Sadece tüketiciye verdiği zararlar üzerinde yoğunlaştığımız zaman bunu engellemekte çok başarılı olamayacağımızı düşünüyorum. Üretici de pestisiti kullanırken bir zarara uğruyor ve maalesef ülkemizdeki tarım üreticileri bunun tam da farkında değiller.
O ürünlerin tüketilmesi ile oluşan hastalıklar basında daha çok yer alıyor. Zararlıları vücudumuza alıyoruz ve başta sindirim sistemi olmak üzere, karaciğerimize, böbreklerimize zarar verebiliyor. Bu iki organ, bizim karşılaştığımız zehirlerle başa çıkma organlarımızdır ve zarar gördükleri zaman vücudun birçok fonksiyonu bozuluyor.
Pestisitler genel olarak merkezi sinir sistemimizi etkiliyor. Vücudumuzun her tarafını ilgilendiren bir organ ve sisteme de zarar veriyor. Belli bir miktardan sonra insan vücuduna girmesi tamir edilemeyecek bazı zararlara yol açıyor. Burada doz çok önemli. Karaciğerimizin ve böbreğimizin belli bir miktara kadar bunlarla başa çıkma yetisi var, ona göre çalışıyorlar ama ülkemizde kontrolsüz ve vahşi bir pestisit kullanımı söz konusu.
Akut ve kronik hastalık ayrımına da dikkat çekmek isterim. Bir gıdayı almak ile hemen ortaya çıkan akut problemler herkesin daha çok ilgisini çekiyor ve ona karşı önlem almaya itiyor. Fakat bugün dünyada kronik hastalıklar yüzde olarak çok daha önemli bir yer tutar. İnsanları yavaş yavaş hastalandıran ve maalesef ki ölümlerine neden olan tablolar oluşturur. Türkiye nüfusunun yarısı, 38 milyon kişi kronik hastalıklardan yakınmaktadır. Pestisitler gibi, bizim kontrolümüz dışında vücudumuza giren zehirler, kronik hastalıkların oluşumunda çok ciddi yer tutar. Bunun elbette tek sebebi pestisit değildir; hava kirliliğidir, diğer toksit maddelerdir. Ama pestisitleri de kronik hastalık salgını içerisinde çok önemli bir zararlı olarak düşünmek mecburiyetindeyiz.
Pestisit kullanımından üreticiler ne şekilde etkileniyor?
Arzu Mirici: Üretici ile ilgili fasıl iki noktada önemli; birincisi üreticinin birey olarak pestisit kullanımından zarar görmesi, ikincisi ise kontrolsüz kullanım ile birlikte toprağı, havayı ve suyu kirletmesi. Pestisitler, bu ortamlara karışarak bir kirlilik döngüsü oluşturuyor ve diğer bütün ürünler ile beraber insan sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Dolayısıyla, burada üreticinin solunum ya da cilt yoluyla pestisite maruz kalması sonucunda vücudunda ortaya çıkacak hastalıklar yanında, ‘bir kirliliği oluşturan kişi, durum’ olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü toprak, su ve hava kirlendiğinde artık hiçbirimizin yapabileceği bir şey kalmayacak.
Astım ve otizmin hem hamilelik hem de çocukların erken bebeklik dönemlerindeki beslenmesi ile bağlantılı olduğundan bahsediliyor. Pestisitlerin çocuklara olan etkisinden bahsedebilir misiniz?
Arzu Mirici: Yaşam boyu kullanacakları tamir, duyarlılık, ya da karşı koyma mekanizmalarının çocukluk yaşlarında oluşmasından dolayı bu tip hastalık yapıcı faktörlere karşı daha duyarlı oluyorlar. Astım, çocuğun erken yaşam yıllarında karşılaştığı maddelerle çok ilişkisi olan bir hastalık. Hatta yeni doğan döneminden itibaren pestisit ile karşılaşan bir bebeğin, astım olmasını beklememiz, bugünkü bilgilerimiz ile, neredeyse mutlak görünüyor. Çünkü ona karşı duyarlılaşıyor ve ondan zarar göreceğini anlayan bir bağışıklık sistemi oluşuyor. Küçük dozda bile maruz kaldığında, nefes darlığı, hırıltı karşınıza çıkıyor. Çocuklar bu yüzden önemli.
Pestisitli ürünleri yıkamak, sirkede bekletmek, kabuğunu soymak gibi yöntemler işe yarıyor mu? Yoksa bu tamamen bir şehir efsanesi mi?
Arzu Mirici: Bu benim uzmanlık alanım değil ancak işim nedeniyle çok yakından ilgilendiğim bir alan. Bilebildiğim kadarıyla, elbette söylediğiniz yöntemlerin zehiri azaltma rolü var ama bugünkü vahşi, kontrolsüz ve tamamen üreticinin kendi tercihine bırakılmış ilaçlama, pestisitin gıdanın içine nüfuz etmesine neden oluyor ve arındırmak mümkün olmuyor. Bazı gıdalar için sirkeli değil, karbonatlı suyu öneren yazılar olduğunu biliyoruz ancak burada gerçekten zarardan uzaklaşabilmek için pestisit kullanımının kontrol altına alınması gerektiğini düşünüyorum.
Pestisitsiz üretim mümkün müdür? Bunun için nasıl adımlar atmak gerekiyor? Tercihlerimizi nasıl sorgulamalıyız?
Arzu Mirici: Kesinlikle mümkün… Bu benim birey olarak düşüncem ama uzmanlık gerektiren bir iş. Uzmanlar ile de temaslarımız doğrultusunda, bunun olabileceğini söyleyebiliyoruz. Fakat bu, kimyasal kullanmadan kendi ürünümü üreteyim ve sadece onu yiyeyim noktasında çok kolay görünmüyor. O yüzden işbirliklerine gerek olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde, ‘pestisit ve çeşitli amaçlı kimyasalları kullanmadan bunu yapabilirim’ diye düşünmek, tıp alanından baktığımızda, ‘aktar tıbbı’ gibi bir şey olabilir. Ama bu konuda çok şanslıyız, hakikaten ziraat mühendisleri ve tarım ile ilgili uzmanlar arasında da giderek yaygınlaşan, bilime ve kanıta dayalı veriler ile ortaya konulabilen bir durum.
İşaret etmek gerekir ki bu, tek tek bireyler şeklinde değil, işbirlikleri ile kesinlikle yapılabilecek bir şey. Nasıl pestisit kullanımı yaygınlaştıysa, pestisitsiz tarımın da bilgi ve deneyimleri paylaşarak, sağlıklı gıdayı temin edilerek,insanların yararına sunularak ve bunların sonuçlarını anlatarak yaygınlaştırılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum.
Buğday Derneği’nin pestisitlerin yasaklanması ve doğa dostu tarım yöntemlerinin desteklenmesi amacıyla oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’na, Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği olarak sizler de dahilsiniz. Bu Ağ’ın bir araya geldiği toplantı ve çalıştaylarda neler konuşuluyor?
Arzu Mirici: Uzmanlığa dayalı bir birliktelik gerektiren bu konuda, pestisit kullanmadan yapılan gıda üretiminin sadece o gıdayı yiyen insanların sağlığını değil, doğayı da koruyan bir şey olduğu üzerinde duruluyor. Ben de konuşmamda ifade etmiştim, ‘üç temel şeyin kirlenmesi bizim için çok önemli; hava, su ve toprak.’ Pestisit kullanımını kontrol altına aldığınız zaman, bu üç ortamın kirlenmesinin önünde çok önemli bir engel oluşturuyorsunuz. Kötü bir zinciri, kısır döngüyü kuruyorsunuz. O nedenle bu konuda yapılan çalışmalar çok kıymetli ve hep birlikte olunursa başarıya ulaştırılabilecek çalışmalar.
Koruyucu sağlık, hastalanıp tedavi olmaktan daha elzem bir şey. Peki pestisitsiz beslenmek koruyucu sağlık adına atabileceğimiz önemli adımlardan birisi midir? Neden çok kıymetlidir?
Arzu Mirici: Her şeyden önemlisi demek istemiyorum ama daha fazla dikkat çekecek bir konu şu ki, koruyucu hekimlik ucuzdur. Yani insanları hasta etmeden alacağınız önlemler ve oluşturacağınız ortam, hastalanmış bir bireyin tedavisinden daha ucuzdur. Dünyanın bütün öğretileri bunu tespit eder, bunu söyler. Ayrıca daha doğaya saygılı olmak açısından daha insancıl ve vefalıdır.
Koruyucu hekimlikte pestisitin bugün konuştuğumuzdan çok daha fazla önemi vardır. İnsanları, çevreyi ve doğayı pestisitten koruyabilmek bize gelecek nesiller için çok büyük bir avantaj sağlayacaktır; daha sağlıklı bireyler ve hatta daha iyi bir ekonomi. O nedenle, elle tutulur, gözle görülür yani önlenebilir hastalık nedenidir. Birçok hastalığın hala önlenemez şeyler olduğunu görüyoruz ama bu önlenebilir nedenini çözebilirsek, koruyucu hekimlikte çok önemli bir adım atmış oluruz.
Zehirsiz Kampanya’ya buradan destek olabilir, sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip edebilirsiniz:
- Instagram: @zehirsizsofralaricin
- Facebook: @zehirsizsofralaricin
- Twitter: @zehirsiz_ag
- YouTube: Zehirsiz Sofralar
Bu röportaj Leyla Aslan Ünlübay’ın hazırlayıp sunduğu Açık Radyo’daki Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam programından yazıya aktarılmıştır. Program kaydını buradan dinleyebilirsiniz.
Defişre: Ayşe Nur Ayan