TaTuTa Çiftlikleri ilham veriyor
Buğday Gönüllü İletişim Ekibi’nden Tansu Yeşilkır, Gökada Çiftliği ve Marmariç Yerleşkesi’ndeki ilk TaTuTa deneyimini yazdı: “Hayatın çok temel bir hakikatiyle şehirde karşılaşmıyor olduğumuzu ve çok şey kaçırdığımızı düşündüm. Şehirdeki imkanlar, geceleri hareket etmemiz ve aktif olmamız için çok daha müsait olabilir. Çiftlikte ise, karanlığın içinde, olduğumuz yerden çok da uzaklaşamadan, biraz teslim bir haldeydik.”
Mayıs ayının sonu. Buğday Ekibi ile birlikte iki gün süren online Ekolojik Yaşama Giriş Eğitimi’ni gerçekleştirdik. Bu buluşma uzun zamandır ihtiyaç duyduğum harekete geçme enerjisini bulmam için motivasyon oldu. Doğada olmayı, doğayla uyumlu, yaşama saygılı bir üretimin parçası olmayı istiyordum. Böyle bir iş arıyordum ama bulması kolay olmayacak gibiydi. Kendimi kırsalda denemek, kırsal hayata, kırsaldaki üretime dair bir şeyler öğrenmek de istiyordum. Haziran ayında şehirler arası yolculukların da başlamasıyla daha fazla dayanamadım. Google’a “TaTuTa” yazdım, siteyi inceledim. Salgın zamanı sık sık telefonda görüşüp, uzun uzun konuştuğumuz İzmir’deki arkadaşım Cemre’ye telefon açtım. Böyle böyle bir şey var, gönüllü olarak günde birkaç saat çiftlik işlerine yardım edeceğiz, kalacak yerimiz ve yemeğimiz olacak, gidelim mi dedim, tamam dedi. Başvurduğumuz çiftliklerin iki tanesinden olumlu dönüş aldık. Ayvalık’taki Gökada Çiftliği ve Bayındır’daki Marmariç Yerleşkesi. Çiftlik sahipleriyle telefonlaştık. Çiftlikte bizi bekleyen şartlara, işlere, boş vakitlerde yapabileceğimiz aktivitelere, yanımıza almamız gereken eşyaya dair konuştuk. Hazırlandık, yola koyulduk ve Ayvalık’ta buluştuk. Gökada Çiftliği’nin sahibi Efe, Cemre ve beni otogardan aldı, aracıyla çiftliğe geldik.
Çiftliğin kapısında bizi üç tane dünya güzeli köpek karşıladı. Efe isimlerini söyledi, bizi tanıştırdı. Ben de köpekler gibi çok heyecanlanmıştım, hangi ismin kime ait olduğunu anlamadım bile. Köpeklerle oynaşmak haricinde, çiftlikte yapılacak çok iş yoktu. Otlar biçilecekti ve bir odunluk yapma planı vardı. Gökada Çiftliği aslında bir zeytinlik, ama biz zeytin mevsiminde gitmedik. Yanlış hatırlamıyorsam çiftlikteki ilk gecemizdi, etraf zifiri karanlıktı, yalnızca yıldızlar görünüyordu. Cemre ile iki sandalye çektik ve ayın doğuşunu izlemek üzere karanlığın içinde oturduk. Kendimde bir değişiklik fark ettim, uzun zamandır hissetmediğim türden bir ferahlık ve aidiyet hissi duyuyordum, halimden memnundum. Buna ihtiyacım varmış diye düşündüm, neye ihtiyacım olduğuna dair görüşüm netleşmiş gibiydi.
Daha sonra gittiğimiz Marmariç Yerleşkesi’nde de gecenin karanlığının ve göğün berraklığının bizde bir tesiri olduğunu düşündüm. Hayatın çok temel bir hakikatiyle şehirde karşılaşmıyor olduğumuzu ve çok şey kaçırdığımızı düşündüm. Şehirdeki imkanlar, geceleri hareket etmemiz, aktif olmamız için çok daha müsait olabilir. Çiftlikte ise, karanlığın içinde, olduğumuz yerden çok da uzaklaşamadan, biraz teslim bir haldeydik. Burnunuzun ucunu zor seçerken birkaç metre sonrası inanılmaz bilinmezliklerle dolu bir dünya oluveriyor. Fiziksel olarak aktif değilsiniz, kendinize ve hayata bakışınızda size ilham olacak berrak bir gökyüzünün altındasınız. Bu deneyimin günlük hayatlarımızda yeri olup olmamasının çok şey değiştireceğini düşünüyorum.
Çiftlikte çalışmaya dönecek olursak, epey esnek bir düzenimiz vardı. Birçok şeyi kendimize göre ayarladık. Efe bizimle kendi hikayesini, çiftliğin hikayesini içtenlikle paylaştı. Kısa zamanda oradaki hayatın bir parçası gibi hissettim, bu da severek, isteyerek çalışmamı sağladı. Bahçedeki otları biçtik, odun topladık, odunluk yapıp odunları depoladık, Efe’den tel bükme tekniği öğrendik, temizlik konusunda burada değinmeyeceğim bazı tüyolar paylaştı. Zeytin zamanı desteğe ihtiyaç olabildiğini, önceki senelerde zeytin hasadında toplaşan kalabalık ekiple geçirdiği eğlenceli zamanları anlattı. Çok az da olsa tanıma fırsatı bulduğumuz, bizden önceki gönüllü İlayda’dan ekşi mayalı ekmek tarifini öğrendik. Onun cesareti ve olumlu yaklaşımı Cemre ile bana da ilham oldu. Gökada Çiftliği’nde yaklaşık beş gün kaldık diye hatırlıyorum. Bu kadar kısa sürede bunca ilhamla karşılaşmak bana çok iyi hissettirdi. Ve henüz Oya Ayman’ın Marmariç Yerleşkesi’ndeki çiftliğine gitmemiştik bile.
Gökada Çiftliği’nden ayrılıp İzmir’e geldik. Üç gün İzmir’de kalıp Oya ile buluşmak üzere Bayındır’a geçtik. Oya’ya bir hafta kalma niyetiyle gidiyorduk ama sonuç olarak on günden fazla kaldık. Oya’daki gönüllülüğümüze damgasını sofralarımız vurdu desem Yılkı’ya ayıp olacak; sonra lavanta demetlerimiz, buketlerimiz, kendi aramızda geliştirdiğimiz esprilerimiz, arabada evde sürekli dinlediğimiz, dinlemesek de mırıldanmaktan kendimizi alamadığımız o malum şarkı, Oya’nın tatlı komşuları, arkadaşları…
Oya’ya lavanta hasadı zamanında gittik. Tarlada bıçkı ile kestiğimiz lavantaları bandırmalarımıza (sepet) doldurup, arabayla eve getiriyorduk. Evdeyse lavantaları öbek öbek demetleyip, iple bağlayıp, kurutma alanına asıyorduk. Oyaların orada, Marmariç köyünde, hemen her akşam birinin doğum günü kutlanıyor, pastasız gün geçmiyordu. Geceleriyse çakallar kutlama yapar gibi bağrışıyordu, onlara arada ben de eşlik ettim. Sanırım lavantadan döndüğümüz bir akşamdı, evin oraya geldiğimizde bir de baktık ki bir yılkı atı gelmiş, bahçedeki otları kıtır kıtır yiyor. Çok heyecanlandık, onu ürkütmeden izledik, saatlerce ot yedi. Yılkı sonraki günler de arada bir gelip bize sürprizler yaptı. Oya’nın köpek dostu güzel Sasha da duruma alıştı.
Oya’da günlerimiz çok aktifti. Bir gün imece için Foça’ya gittik. Zülfikargil Çiftliği‘nde kiraz hasadı sonrası kirazlar işlenecekti. GeTo (Gediz Ekoloji Topluluğu) da imeceye geldi. Kocaman bir sofrada yemeğimizi yiyerek enerjimizi depoladık. Kirazların çekirdeklerini çıkardık, likörlükler, sirkelikler, kurutmalıklar ayrıldı. Bolca sohbetler edildi, tarifler paylaşıldı. GeTo ekibi çekimler yaptı. Tekrar görüşmek üzere deyip ayrıldık. Başka bir gün de GeTo Oya’ya imeceye geldi, lavanta hasadı ve çekim yapıldı. Genelde topluluk önünde konuşmaktan olabildiğince kaçınırım ama Oya’nın desteği ile Bayındır Tarım İlçe Müdürlüğü’nün çiftçiler için organize ettiği tarla günü ziyareti kapsamında gelen topluluğa gönüllülük hikayemi anlattım, Buğday Derneği ve TaTuTa gönüllülüğümü. Çok iyi hissettim. Bazen Cemre ile gözlerimizle konuşup anlaşıyorduk; Oya’nın insan ilişkileri, bitmek bilmez enerjisi, hali tavrı bizi mest ediyordu.
Oya bize evini de tanıttı, enerji sistemlerini, yağmur suyu depolarını, evinde kullanılan malzemeleri ve kullanım sebeplerini. Ev yöreden çıkarılan taşlarla, horasan harcı kullanılarak yapılmış. Horasan harcı hava alan, zamanla eskimek bir yana, canlı bir organizma gibi yaşayan, daha da olgunlaşan bir harçmış ve bu harcı yapmasını bilen ustalar sayıca azmış.
TaTuTa maceramdan tadımlık bir paylaşımda bulunayım istedim, belki bu da bir tür ilham olur, olabilirse ne mutlu… Gökada Çiftliği’nde önümüzdeki dönemde doğal malzemeyle yapı konuları gündemde olacakmış, tecrübesi olan gönüllüler gidip destek olmak isterse diye haber edeyim dedim. Bu yolculuğun parçası olan herkese selamlar, sevgiler. Efe, Oya ve Cemre’ye çok teşekkür ediyorum. Oya’nın ve Efe’nin vesilesiyle tanıdığımız güzel insanlara ve canlılara da. Tekrar görüşmek dileğiyle.
Doğa dostu, üretken ve paylaşımcı bir gönüllülük deneyimi için sen de TaTuTa’ya üye ol: www.tatuta.org
Yazı: Tansu Yeşilkır (Buğday Gönüllü İletişim Ekibi)
Cok takdir ettim ve boylesi bir deneyim cok heyecanli ve hayat dolu olsa gerek. Sizlerden ogrenecek cok seyim oldugunu hissettim. Atalik tohum ariyorum ve sizi buldum. Sevgiler…