“Anne babalar için dayanışma ağları kurulmalı!”
Ekolojik Anne serimizde Yeşil Düşünce Derneği Genel Koordinatörü Sevil Turan’ı konuk ediyoruz. Turan ile kentte ebeveyn olmanın zorluklarını ve bu zorlukları aşma yollarını konuştuk.
Röportaj: Aslı Erdursun (Gönüllü İletişim Ekibi)
Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Sevil Turan: Yaklaşık 6-7 yıldır Yeşil Düşünce Derneği’nde profesyonel olarak çalışıyorum. Ama öncesinde 2009 yılından beri Yeşil Hareket’in içerisindeydim. O zamandan beri Yeşil Hareket içinde var olarak bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Şu an Yeşil Düşünce Derneği’nde genel koordinatörlük yapıyorum. Özellikle enerji ve iklim alanlarında çalışıyorum. Üç yaşında bir çocuğum var.
Yaşam şekliniz ve dolayısıyla yaşama bakış açınızın dönüşümü ne zaman ve nasıl oldu?
Sevil Turan: Aslında ekolojiyi ve yeşil olmayı biraz daha bütüncül bir politik bakış açısıyla fark etmeye başladığımda bakış açım değişmişti. Bendeki bu değişim kadın meselesiyle başlamıştı. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin zemini ve bir şekilde toplumda ikinci sınıf olmanın hissedilmesi veya eşit bir şekilde toplumda her koşulda var olamamanın zorluklarını fark ettiğimden beri ben politize olmaya başlamıştım. O zaman da gençlik çalışmalarının içerisinde ve yerellerde, kent konseylerinde var olmuştum. Yeşillerle de yolum o zamanlar kesişti. Küçük yerel oluşumlarda var olan, yerelden mikro politikayı daha çok yapıp bire bir insana ve insanın ihtiyaçlarına temas eden bir çalışma yürütüyorlardı. İnsanlara yaklaşımı katılımcı olup, eşitlikçi bir ortamı savunuyorlardı. Bu eşitlikçi anlayışa doğayı da dahil ederek var etmeleri beni cezbetmişti ve ilgi duymaya başlamıştım. Sonra da yeşil politika içerisinde birçok farklı alanda bütüncül bir bakış açısıyla sürdürülebilir ekolojik ve yeşil politika üretmenin önemi ve farkındalığını benimsedim. Ve bu şekilde yoluma devam ettim.
Sonra Yeşil Düşünce Derneği ile mi yolunuz kesişti?
Sevil Turan: 2012 yılında profesyonel olarak çalışmaya başladım. Daha öncesinde 2009 yılında kurulan derneğin kurucu üyelerinden biriyim zaten. Ancak o zamanlar Yeşil Düşünce Derneği, Yeşil Hareketle de çok yakın temas içerisinde olan bir yapıydı. O dönemde bir ekoloji derneği olarak ifade özgürlüğü gibi konularda da faaliyetler yürütüyorduk. Alternatif ve ekolojik bir medya üzerinde yapılan çalışmalarda yer almıştım. 2010’larda alternatif medya şenliklerini gerçekleştiriyorduk. Yeşil gazete ile ortak yaptığımız bir çalışmaydı. Alternatif bir medya akımını yaratmak, yeşil politikanın ilkeleriyle örtüşüyordu. Yerelde ekoloji hareketlerinin etkin yurttaş haberciliği üzerinden kendilerini ifade edebilmeleri üzerine bir program yürütmüştük. 4-5 sene kadar sürdü. Sonrasında rotamızı iklim değişikliği, enerji gibi merkezi alanlara çevirdik, elimizdeki imkanlar dolayısıyla.
Anne olmaya nasıl karar verdiniz?
Sevil Turan: Aslında bir karar yoktu. Sürpriz bir bebekti. Bizimle olmak istiyorsa, o zaman biz de yolumuza onunla devam edelim diye düşündük 🙂 İstanbul’da, kent koşullarında anne olmak çok zorlu. Birçok şeyi de keşfetmeye ve fark etmeye başlıyoruz: etrafınızda bulunan çocuklu insanlar, yaşlılar ve çocukların bizzat kendileri olmak üzere yaşadığı zorluklar gibi. Çocuğumun olması hayatta benim için birçok şeyi değiştirdi. Zaten mümkün olduğu kadar ekolojik ve sürdürülebilir bir şekilde yaşamaya çalışıyordum, ancak çocuklu olduktan sonra bunu daha da farklı görmeye başlıyorsunuz.
Doğum artık endüstriyelleşen bir eylem olduğu için bu sizin doğum ile ilgili karar verme sürecinizi etkiledi mi? Sonuçta hastanede bir doğum gerçekleşiyor ve sürekli kâr elde etmeye çalışan bir sistem var. Sistemin dışında da kalmak mümkün olamıyor bazen..
Sevil Turan: Doğumum normal doğum oldu. Ama o sistemin içerisine girmeyi çok da tercih etmedim. Alternatifini yaratmaya çalışırken bazen çok göze batan durumlar da olabiliyor. Fazla alternatif yaratırken, olduğumuzdan fazlasını vermeye çalışmak da bana doğal ve bünyemize uygun bir şey gibi gelmiyor. Bazen olan durumu kabul etmek ve ona uyum sağlamak gerekiyor. Doğa da böyledir: Olan duruma uyum sağlamak ve dönüşmek, orada olabilmek hali. Hastane ve doğum süreci çok önceden planlanan bir süreç değildi. Çok klasik eski usul diyebileceğim bir doğum süreci geçirdim. Doğum yaptıktan sonra daha travmatik oluyor, ama yapmadan önce de doğanın döngüsü olduğu için beni çok korkutan bir durum olmamıştı, o yüzden hazırlanmakta zorlanmadım. Normal doğum daha iyi veya sezaryen daha iyi gibi bir karşılaştırmayı da ben çok doğru bulmuyorum. İnsanların kendilerini nasıl hissettikleri ve o süreci nasıl geçirmek istedikleri verecekleri en doğru tercihtir. Bu karşılıklı yarıştırma ve karşılaştırma şeklinde olmamalı bence.
Hastalık durumunda çocuğunuzu nasıl tedavi ediyorsunuz/ettiriyorsunuz? Aşı konusu da oldukça tartışmalı bazı ebeveynler çocuklarına hiç aşı yaptırmamayı tercih ediyorlar.
Sevil Turan: Çok doktora giden bir insan değilim. Doktorlara güveniyorum ama çocukların hastalık süreçlerinin doğal olduğunu düşünüyorum. Probiyotik gibi bağışıklık sistemini güçlendirici besinler vermeyi tercih ediyorum. Ihlamur, kuşburnu gibi bitki çayları tüketiyoruz. Evde dinlenmesi de çok önemli. İlaç çok nadir kullanıyorum, ancak alerjisi olduğu için alerji ilacını ara ara kullanmamız gerekiyor. 2 yaşına kadar mesafeliydim, ama rahat uyuması konusunda yardımcı olabilmek için alerji ilaçlarını veriyorum.
Aşı konusunda ise, ben aşılarını yaptırdım ama birtakım tereddütlerim tabii ki var. Bu fikirlerimi teraziye koyduğumda aşının daha güvenli bir seçenek olduğunu düşündüm. Tereddütüm şu yönde; aşı süreçlerinin bilgi açısından çok şeffaf olmadığını düşünüyorum. Büyük ilaç firmalarının yönettiği bir süreç ve burada da aslında halk sağlığı açısından katılımcı bir mekanizma yok. Bu da beni şüpheye düşüren bir nokta. İkincisi ise aşı karşıtları açısından bakacak olursak; hem bireysel tutumlar, hem de merkezi politika açısından bu tutuma dair yapıcı bir politika izlenmediğini düşünüyorum. Dışlayıcı bir tutum izleniyor. Çocuklara ayrımcı olabilecek boyutta bir dil kullanılabiliyor. Bunu çok yanlış ve hatalı buluyorum. Merkezi politika olarak aşı tamamen zorunlu olsa tercih hakkı bırakılmasa, aşı yapmak zaten tercih olmaktan çıkar. Ancak şu anda bir tercih hakkı yok ve denetimleri de zaten yetersiz.
Şehirde çocuk büyütürken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Sevil Turan: Ben köyde büyüdüm ve benim için şu açılardan oldukça rahattı: oyun alanı, arkadaşlarımın orada doğal olarak var olması. Şehirde böyle olmuyor. Çocukları oynatmak için hep birbirleriyle buluşturuyoruz, parka gittiğinizde bile o karşılaştırmalar çok rastlantılı olmuyor. Biz Beşiktaş’ta oturuyoruz. Çocuklu aileler için çok uygun değil. Parklar da çok çocuklara hitap etmiyor. Kaldırımda yürümek zor, her yer çok kalabalık, çocuğunuzla sosyalleşeceğiniz alanlar yok. Eski zaman ve kültürlerde komşuculuk ve mahalle kültürünün olması başka bir kolaylık ve konfor yaratıyormuş herkes için.
Ben de küçükken bunu yakaladım. Biz geç saatlere kadar sokaklarda oyun oynardık. Meyve ağaçlarından meyve toplardık. Apartmanların bahçelerinde oynardık, o bahçeler bile kentsel dönüşüm ile yok oldu. Şu anda sokakta oynayan çocuk bile görmüyorum. İnsanlarda güvensiz bir ortam olduğu için bir korku da var.
Sevil Turan: Gelişiminize çok büyük katkısı olan bir şey güven içinde ve keşfederek büyüyebilme imkanı. Şu an biz buna olanak açmak için sıklıkla doğaya gidiyor ve imkanları değerlendiriyoruz. Ekolojik yaşam sadece tüketim değil bütüncül bir bakış açısını da kapsıyor. Kentlerin çocuklara uygun olması gibi. İstanbul’daki anne babaların yalnızlığı, o tekillerin zorluğunu görmeye başlıyoruz. İstanbul’da bu yüzden ebeveynler arası dayanışma ağları kurmayı ve bu durumda olan insanların tüketmeden üreterek birbirine destek olabileceği alanlar yaratmayı düşünüyoruz.
Çocuğunuz için neler üretiyorsunuz?
Sevil Turan: Biraz annemin katkısı ile oluyor. Onun ürettiği şeyleri edinmek bana kolaylık sağlıyor. Pekmezi, tatlı yerine tüketeceği pestili, meyve kurularını kendimiz edinebiliyoruz oradan. Kendim edinemiyorsam veya üretemiyorsam bile, üretici değil de türetici dediğimiz, etik ve yerelden ilaçsız üretim sağlayan yerel üreticilerden edinmeye çalışıyorum. Dışarıdan çok yemek tüketmiyoruz, kendimiz evde pişiriyoruz. Yerel pazarlar, gıda toplulukları veya internetten takip ettiğimiz bazı siteler var, oradan alışverişimizi yapıyoruz. Bazen arkadaş ağlarından gıdaları temin ediniyoruz. Üretim sürecini de desteklemiş oluyoruz. Ayrıca oyuncaklarını evde kendimiz yapmaya çalışıyoruz. Satın almak yerine kartondan oyuncaklar yapmak gibi. Kitap ve giysi değişimini ve o dönüşümü de çok önemsiyorum.
Çocuğunuz bu yaşam biçimini benimseyebildi mi?
Sevil Turan: 2 yaşına dek şeker yedirmedim. Katkı maddeli ve paketli ürün tüketmiyoruz. Zaten nasıl yaşıyorsak onu görüyor, damak tadı ona göre oluşuyor ve o şekilde bir tercihte bulunuyor. Keşfetme sürecini engelleyici bir konumda olmak istemiyorum.
Röportaj: Aslı Erdursun (Gönüllü İletişim Ekibi)