Covid-19 değiştiriyor ama dönüştürür mü?
“Covid-19, tabağımızdaki yiyeceğe, dolabımızdaki kıyafetlere, çıkardığımız çöplere, kullandığımız suya, harcadığımız zamana yeniden bakarak gerçek ihtiyaçlarımızı yeniden tanımlamamız ve insanın doğayla, kentlinin kırsalla, tüketicinin üreticiyle kopmaya yüz tutmuş bağlarını onarması için bir fırsat sunuyor.”
Yazı: Oya Ayman (Buğday Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi)
Herkesin hemfikir olduğu durum şu ki; Covid-19 salgını yediden yetmişe herkesin hayatını değiştirdi… Zenginin, fakirin, kendi yağında kavrulanın, engellinin, engelsizin, evlinin, bekarın, çocuklunun, çocuksuzun, politikacının, esnafın, çiftçinin, memurun, işçinin, sanatçının, yazarın, sporcunun, evden çalışanın, ofise gidenin, fabrikada mesai yapanın, iş adamının, öğrencinin, öğretmenin, emeklinin, gezginin…
Herkesin hayatında ufak ya da büyük değişimler oldu. Ama bu yazı değişimle değil, dönüşümle ilgili…
Değişim ve dönüşüm farklıdır. Değişim kısa süreli olabilir, geriye döndürülebilir. Her zaman olabilir. İstersek alışkanlıklarımızda, yaşam tarzımızda değişiklikler yapabiliriz. Dönüşüm ise olduğundan başka bir biçime girme, başka bir durum alma, transformasyon olarak tanımlanır.
Felsefeci, yazar Dücane Cündioğlu, dönüşümlerin travmayla, büyük acılarla, yıkımlarla gerçekleştiğini söylüyor ve ekliyor: “Çünkü dönüşüm travma geçirenler için bir tedavi biçimidir, şifalanmadır…”
Ama dönüşüm için önce değişmek gerekir. Eski anlayışları geride bırakıp, yeni bir paradigmaya evrilmek içinse çok sayıda farklı değişim yaşanmalıdır.
Peki, yaşamlarımızda çok sayıda değişikliğe neden olan, pek çok insan için de travmatik etkilere yol açan Covid-19 salgını bir dönüşümün habercisi olabilir mi?
Geçmişte salgın hastalıkların pek çok değişim ve dönüşümü tetiklediğini biliyoruz. Örneğin, 14. yüzyılda yaşanan ve sadece Avrupa’da 25 milyona yakın insanın ölümüne neden olan veba salgını aynı zamanda kıtanın siyasi, ekonomik, dini, kültürel ve toplumsal yapısını baştan aşağı değiştirmiş. Kara veba da Covid-19’da tanık olduğumuz gibi, eşitleyici bir rol üstlenmiş; zengin-fakir, genç-yaşlı, inanan-inanmayan ve kadın-erkek hiçbir ayrım gözetmemiş. Sonuçta, yoksul halk gibi ekonomiye yön veren soylu aileleri de etkilemiş. Hem soyluların ellerindeki gücü kaybetmesi hem de yokluğun tetiklediği fiyat artışları sermaye dağılımında değişimlere neden olmuş. Sermaye/mülk dağılımı hayatta kalanların lehine olacak şekilde yeniden şekillenmiş. Kilise de bu değişimden payını almış ve veba karşısında aciz kalan kilisenin otoritesi zayıflamış.
1918-20 yılları arasında yaşanan ve 20 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan İspanyol gribi de pek çok değişimi tetikleyen salgınlardan biri… 14. yüzyılda yaşanan veba salgının ardından, feodalizmin düşüşü gibi büyük bir toplumsal dönüşümün yaşanmasına neden olmasa da pek çok ülkede toplumsal cinsiyet rollerini kökünden sarstığı söylenebilir. Texas A&M Üniversitesi’nden araştırmacı Christine Blackburn, ABD’de İspanyol gribinin neden olduğu ölümlerin ardından ortaya çıkan iş gücü sıkıntısının kadınlara çalışma hayatının yolunu açtığını belirtiyor. 1920 yılına gelindiğinde Amerikan Kongresi’nin, Amerikalı kadınlara oy verme hakkını tanıması da bu değişimin sonuçlarından biri. Blackburn “1918 gribinin bir çok ülkede kadın hakları üzerinde etkisi olduğuna ilişkin kanıtlar var” diyor.
Fiziksel, duygusal ve mental anlamda pek çok değişimi yaşadığımız Covid-19 salgın günlerinde edilen muhabbetlerde en çok söylenen sözlerden biri de, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…”
Covid-19, öyle ya da böyle evden mahalleye, köyden kente, ülkeden gezegene yayılan bir dönüşümün temel figürü olabilir. Ekonomiden politikaya, yaşam biçimlerinden iletişim biçimlerine, çalışma hayatından tatil anlayışına kadar yaşanan pek çok değişimin dönüşüme evrilmesini tetikleyebilir.
Pek çok arkadaşım Covid-19 öncesi yaşamında adım atmaya cesaret edemediği değişiklikler konusunda şimdilerde daha cesur hissettiğini söylüyor. Bu durum her ne kadar ölümü yakın hissedenlerde görülen, “yapamadıklarını yapma” konusundaki cesaretiyle benzeşse de, pek çok insan yaşamında önem verdiği gerçek ihtiyaçlarına zaman ayırmaya karar verdi. Yakın çevremde pek çok arkadaşım, gerekliliklerden ve dayatılan ihtiyaçlardan çok, görmezden geldikleri isteklerine odaklanıyor ve şöyle diyorlar: “Artık şu iş olsun, şu arabayı da alayım, çocuğun okulu bir bitsin gibi bahaneler uydurarak kendime engeller koymaktan vazgeçiyorum.”
Sağlıklı beslenmenin, sevdiklerimizle geçirilen zamanın, kendimize ayırdığımız vaktin, kendimiz ve sevdiklerimiz için bir şeyler yapmanın, paranın satın alamadıklarının, zamanın, dokunmanın, muhabbetin, birlikte olmanın, paylaşmanın, birlikte çalışmanın, birlikte eğlenmenin, dostlarla sofraya oturmanın, satın almak yerine yapmanın değerini yükseltti. Artık pek çok insan pahalı ve tüketime dayalı zevkler yerine; doğal bir ortamda daha sakin bir hayat, yüz yüze kurulan ilişkiler, kendi yiyeceğini üretmek, hobilerine zaman ayırmak, yürüyüş yapmak, kuşların ötüşünü dinlemek, gün batımlarını izlemek gibi daha basit zevkleri tercih ediyor…
Covid-19’un nasıl bir dönüşümü tetikleyebileceğine dair rivayetler muhtelif… Siyaset Bilimci Sinan Baykent The Independent Gazetesi’nde yayımlanan makalesinde: “Uluslararası ticaret ağır bir yara alır ve dünya ekonomisi onarılması çok güç bir gerileme safhasına girer. Siyasî dengeler altüst olur ve çok keskin kültürel büzülmelere, bambaşka ideolojilerin doğuşuna tanıklık edebiliriz. Mevcut devletler yıkılabilir, yenileri sahneye çıkabilir. Dünyadaki servet dağılımı el değiştirebilir ve güncellenmiş sosyal teşkilâtlanma şemaları pekişebilir.” diyor.
Bütün bunların olması için gereken anlayış değişiklikleri ise yavaştan kendisini hissettiriyor: Covid-19, zenginliğin tanımının değişmesine, ihtiyaçların yeniden tanımlanmasına, tüketimin yerine üretimin konmasına, sağlık ve beslenme ilişkisinin yeniden kurulması, sağlıklı yaşam, gönüllü sadelik*, azla yetinmek, gezegenin sürdürülebilirliği ile insanın sürdürülebilirliği arasındaki bağın yeniden kurulması, rekabetin yerine işbirliği ve dayanışmanın konması, yerelliğin önem kazanması gibi paradigma değişikliklerine neden oluyor.
Nasıl bir dönüşüme doğru evrildiğimiz sorusunun yanıtını ise, salgın sırasında ve normalleşme sürecinde yaptığımız seçimler beliriyor.
Ama kesin olan bir şey var: O da Covid-19, tabağımızdaki yiyeceğe, dolabımızdaki kıyafetlere, çıkardığımız çöplere, kullandığımız suya, harcadığımız zamana yeniden bakarak gerçek ihtiyaçlarımızı yeniden tanımlamamız ve insanın doğayla, kentlinin kırsalla, tüketicinin üreticiyle kopmaya yüz tutmuş bağlarını onarması için bir fırsat sunuyor.
* Yaşadığımız düzende pek çok ürün ve hizmet biz istemeden ayağımıza gelir, neredeyse temel ihtiyacımız gibi sunulur ve alışkanlığımız haline gelir. Gönüllü sadelik, sahip olma imkânımız olduğu halde, daha iyi yaşamak için daha az tüketmeye gönüllü olmak ve bize ihtiyaçmış gibi sunulan eşya ve hizmetlerden bilinçli olarak vazgeçmeyi ifade eder.
Yazı: Oya Ayman (Buğday Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi)