Deprem ve gıda güvenliği
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Strateji Kurulu Üyesi Oya Ayman NTV Radyo’da Doğa Konuşmaları programına konuk olarak depremin gıda güvenliğini ve tarımı nasıl etkilediğini, neler yapılması gerektiğini anlattı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun bitkisel üretim istatistiklerine göre depremden etkilenen 11 ilde 40 milyon dekar tarım alanı yer alıyor. Bu alan Türkiye’nin toplam tarım alanının %17’sine denk geliyor. Hayvansal varlık açısından, büyük baş hayvanların %12’si, küçük baş hayvanların %18’i depremden etkilenen bölgede bulunuyor. Depremden etkilenen bölgeler tarımsal üretim yapılan alanların yaklaşık 5’te biri.
Beş binin üzerinde köy ve kırsal mahalle etkilendi. Çiftçilerin barınma dışında en büyük ihtiyacı susuzluk, makine-malzeme eksikleri, ekinden hasata çalışacak insan, depolama ve pazarlama. Yani tarımsal üretimde ekimden hasada ciddi sorunlar mevcut. Bölgeden göç ile çiftçilerin üretimi bırakma tehlikesiyle de karşı karşıyayız. Kuraklık tehdidini de eklersek geleceğe dair planlama yapılması gerekliliği ortaya çıkıyor.
Sağlıklı ve güvenli gıdaya erişim ve hijyen açısından değerlendirdiğinizde hem deprem bölgesini hem de tüm Türkiye’yi nasıl riskler bekliyor?
İnsanların hayatta kalmaları ve kriz sonrası toparlanmaları için gıdaya ulaşmaları, karınlarını doyurmaları ama bunun bir de doğru gıda olması gerekiyor. İnsanların zehirli, kontamine olmuş, bulaşık riski olan gıdalarla beslenmeleri ekstra sorunları beraberinde getirecek.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği Hasuder’in hazırladığı Afetlerde Gıda Hijyeni ve Beslenme raporuna göre afet durumlarında yetersiz beslenmeyi önlemek dengesiz beslenmeden doğacak sağlık sorunlarını tedavi etmek kadar önemli. Gıda güvenliği ve beslenme müdehaleleri kısa vadede beslenme ve sağlık durumunu, uzun vadede ise hayatta kalmayı ve refahı belirliyor. Yani acil durumlarda ve afetlerde yetersiz beslenme enfeksiyon hastalıklarının yanı sıra özellikle bebeklerde yaşam kaybına da yol açıyor.
Sadece katı gıdalar yeterli değil; uygun miktar ve kalitede su, besleyici yiyeceklerin hazırlanması önemli. Taze sebze ve meyveye ihtiyaç var. Üretim için suya ihtiyaç var. Bütün bu planlamanın yapılması gerekiyor. Sanitasyon ve hijyen imkanlarına erişim çok önemli. Yemek pişirme olanağının sağlanacağı konteyner kentlerde, pişirme ve tabi ki depolama imkanlarının sağlanması önemli. İnsanlar pişirecekleri günlük yemeği saklayamadıklarında bu gıda israfına da sebep olacak.
Toplu mutfaklarda çıkan yemeklerin uygun şekilde hazırlanmasına çok dikkat edilmeli. Bunun için gıdaların uygun şekilde korunması, başka kirleticilere maruz kalmaması, sağlam gıdaların mümkün olduğunca küflenmeyecek kuru yerlerde depolanması gerekiyor.
Bunların yanında; asbest çok fazla konuşulan bir konu. Ne yazık ki bu konuda, asbestin gıdaya doğrudan bulaşıp bulaşmayacağına ilişkin araştırmaya ulaşamadım. Ama solunduğunda doğrudan kanserojen etkisi var ve asbest uzun süre ortamda kalıyor. Tonlarca inşaat atığı sebebiyle asbest ve onun gibi çok tehlikeli kimyasalların ortama karışması söz konusu. İnşaat atıklarının doğal alanlara, su kaynaklarına, tarımsal üretime, barınma alanlarına yakın yerlere dökülmemesi gerekiyor.
Asbestin özellikle su ve tarım toprakları aracılığıyla aslında gıdaya ve hem bölge insanınahem de tüm Türkiye’ye yayılma riski de var. Tarımın yüzde 20-25’i oradan geldiğini düşünürsek, bu riskin büyüme ihtimalini görüyor musunuz?
Böyle bir ihtimal var. Önlem alınıyor mu bilmiyorum. Protestoları görüyoruz, özellikle çiftçilerin ve tarımsal alanlar çevresinde yaşayanların protestoları devam ediyor. Demek ki tehdit de devam ediyor. O yüzden bir an önce yetkililerin bilim insanları ve uzmanlarla birlikte inşaat atıklarının nereye döküleceği konusunda uygun yerler belirlemesi ve açıklaması gerekiyor.
Türkiye gündeminde bütün bu sorunların oturduğu zemin iklim krizi zemini. Depremle oluşan tabloyu iklim kriziyle birlikte okuduğumuz zaman, önümüzdeki bahar ve yaz aylarında olacak olan kuraklığı düşündüğümüzde, gıda güvenliği ne hale geliyor?
Ne yazık ki iklim krizi tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Hemen deprem sonrasında yaşanan sellerin neden olduğu tahribat da sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Suyun doğru yönetilememesi ve yanlış yapılaşma ile karşı karşıyayız.
Su doğru yönetilmediğinde can kayıplarına neden oluyor. Doğru yönetildiğinde ise verimlilik ve bereket getiriyor. Bu anlamda tamamen planlamaya bağlı olarak suyu nereye yönlendirirsek, nasıl yönetirsek bu felaket mi olur yoksa bereket ve refah mı olur buna biz karar vermiş oluruz aslında.
Evet iklim krizi var, sebebi de insan faaliyetleri. Ciddi bir kuraklık tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ancak yapılabilecekler, umut ve çare de var.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği olarak hem iklim krizini içine alan hem de deprem sonrası tarımsal faaliyetlerde toparlanma konusunda önerilerimiz:
– Öncelikle depremden etkilenen çiftçi ve üreticilerin ihtiyaçlarının belirlenmesi gerekiyor. Örneğin bitkisel üretim için gerekli tohum ve girdi ihtiyacının belirlenmesi, çiftçinin bu anlamda desteklenmesi, gerekirse bölgeye özel birtakım kararnamelerin çıkarılması gerekiyor.
– Coğrafyaya özgü kuraklığa dayanıklı yerel tohumların kullanılmasını teşvik etmek ve bu konuda çiftçiyi desteklemek gerekiyor.
– Deprem bölgesinde yaşayanların gıda ihtiyacının acil olarak belirlenmesi ve buna yönelik bölgesel gıda üretimi planlamasının yapılması gerekiyor. Diğer bölgelerden gıda getirilibilir ama hem bölgede üretimin devamlılığı için hem de insanların karbon ayak izi, maliyetlerin daha az olması, taze gıdaya erişimin daha çabuk sağlanması için bölgede üretimin devamlılığının sağlanması ve üretinin bu konuda desteklenmesi çok önemli.
– Değişen iklim şartlarına uygun agroekolojik tarım yöntemlerinin yaygınlaştırılması, toprağın su tutma kapasitesini artırmak için toprağın canlılık ve organik malzeme açısından zenginleştirilmesi, toprak iyileştirme yöntemlerinin yaygınlaştırılması gerekiyor. Zaten asbest tehlikesi varken, bir de pestisitler (tarım zehirleri) ile toprağı kirletmeden, topyekün zehirsiz tarıma geçmek, toprağın canlılığı ile bereketini koruyan bir dönüşüm hamlesi yapmam mümkün olabilir.
– Bölgede üretime yerelden başlayarak örgütlü ve katılımcı olacak şekilde bir pazar ve pazarlama desteği sağlamak gerekiyor. Geçici yerleşimler yani tüketiciler ile üreticiler arasında köprü kurulması, kısa tedarik zincirlerinin oluşturulması, bu konuda çalışan sivil toplum kuruluşlarını da içine alan, işleyen modeller oluşturulması mümkün.
– Kuraklık da dikkate alınarak özellikle tarımsal alanlarda yağmur suyu hasadının yapılması; yağmur suyu göletlerinin, damlama sulama sistemlerinin planlanması; işgücü ihtiyacının karşılanması gerekiyor. Bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte düşünülmesi, toprak iyileştirmeden ürün desenine, bütüncül mera uygulamasına kadar profesyonel ve gönüllü ekiplerin oluşturulması gerekiyor. Tarımsal üretimde kullanılan traktör, çapa makinesi, malç makinesi gibi makine ve aletler, ihtiyaç duyulan depo alanlarının teminini sağlamak adına ortaklaşa kullanım için kooperatiflerin oluşturulması hem maliyeti düşürerek hem de işbirliğini arttıracaktır. Katma değerli ürünlerin üretilmesi konusunda müşterek işliklerin oluşturulması, burada üretilen ürünlerin pazarlanmasına destek olunması, deprem bölgesindeki üreticilere verilecek kredi ve desteklerin pozitif ayrımcılığı gözetecek şekilde planlanması, özellikle bereketli ova topraklarını yerleşimden sanayiden ve kirlilikten korumak, tarımsal üretimde çok önemli olan biyolojik çeşitliliğin devamlılığı için milli parklar, sulak alanlar gibi alanları korumak gerekiyor. Orman örtüsünün hem iklim değişikliğinin etkilerini azaltmada hem de iklim değişikliğine karşı mücadele edilmesinde çok önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor.
– Sıfır atık planlarının uygulanması ve atık yönetimine dair eğitimlerin verilmesi, bu konuda yapılan kampanyalara destek olunması gerekiyor.
– Kent ve köyler arasında gıda üretim-tüketim-erişim bağının kurulması gerekiyor. Yeni kurulacak yerleşimlerde kent tarımının, mahalle bostanlarının desteklenmesi gerekiyor.
– Küçük çiftçilerin göçünü önlemek, şehirde birer tüketici olmalarını engellemek için refahlarını sağlamak gerekiyor. Bu anlamda çiftçi göçünün engellenmesi, yerel tohumların devamlılığının sağlanması, iklim krizine ve afetlere dirençli yapıların oluşturulması bir zorunluluk ve bu konuda karar vericilerin, şirketlerin, akademisyenlerin, enstitülerin, sivil toplum örgütlerinin, vatandaşların, işbirliğiyle çalışması gerekiyor.
Sonuç olarak: deprem bölgesinden uzak bölgelerden ulaşım ve lojistiğin çevresel ve sosyal maliyetleri ve maddi yükünü göz önüne alırsak bölgede yaşayanların taze gıdaya ve temiz suya erişimini sağlayacak yerel sistemlerin kurulması çok önemli.