ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Doğadan Toplama Mevsimi: Isırganotu

Yayınlanma Tarihi: 21 Mart 2022
Doğadan Toplama Mevsimi: Isırganotu

Cemrelerin havaya, suya, ve toprağa düşmesinin ardından, gündüzle gecenin eşitlendiği Nevruz ile birlikte doğanın bolluk ve bereketi artıyor. Doğanın uyandığı, üzerinden kış örtüsünü sıyırıp attığı, tüm canlıların yeniden yaşam enerjisiyle dolduğu ilkbaharda, yabani otlar da sofralarımızı şenlendirmeye başlıyor.

Gelin, mevsiminde taze taze toplayabileceğimiz, bizi şifalandıracak ısırganotunun hasat öyküsünü Fitoterapist Şaduman Karaca’dan öğrenelim.


Yazı ve Fotoğraflar: Şaduman Karaca

Benim yaşamımda ısırganotu karmaşık duygularla bezenmiş olarak yer alır. Beni çocukluğuma götürür, rahmetli annem ve babamla aramda güçlü bir bağ kurar. 

Baharın işaretlerinden biri Mars gezegeni etkisiyle etrafa adeta demir alevi saçan ısırganotunun uyanışıdır. Koyu kırmızı hatta bordo bir renkte toprak üstüne çıkarak önce embriyo formunda, sonrasında bordo rengi sap ve tomurcuklarını bize gösterir… Sonra yapraklar yeşil renge boyanır. Yapraklar üzerindeki minik içi sıvı ile dolu iğnecikler dokunulduğunda kendini hissettirmeye başlamıştı.

12 yaşıma kadar geçirdiğim bu coğrafyada her ilkbaharda belli bir süre ısırganotu soframızdan eksik olmazdı, zira o zamanlar bana bu süre hiç bitmez gibi gelirdi. Çünkü içinde minik beyazımsı partiküllerin bulunduğu, görünüşü hiç iştah açıcı olmayan, lezzetine dikkatimi atfedemediğim ‘ısırgan yağlaşı’ (ısırgan yağlı aşı) belli bir ritüelle biz çocuklara sunulurdu. 

Tanıdığım en çevreci ve doğa aşığı babam, ilkbaharda adeta her bitkinin uyanışına tanık olurdu. Bazılarına dokunmaz, onları koruma altına alırdı, bazılarını ise takip eder, yenebilir kıvama geldiğinde toplar eve getirirdi. Annemde bazı otları toplardı, örneğin çoban çantası, madımak, gelincik, yemlik, ama ısırgana asla dokunmazdı, çünkü o babamın işi idi.

Babam ısırganların 15-20 cm uzamasını beklerdi, onları eldivensiz toplayıp önce dizlerine vurarak iğnelerini kırardı. O zamanlar babamın bu davranışını birazcık hassas mizaçlı annemi korumaya yönelik olduğunu düşünsem de, pek bir anlam veremezdim. Neden dizinde çırpıyordu ki, başka yerlere de vurarak ısırgan dikenlerini kırabilirdi. Çok zaman sonra öğrendim ki babam ‘önce can sonra canan’ özlü sözünü pratik ediyormuş. Onu geceleri uyutmayan dizlerindeki romatizmaları ısırganla tedavi ediyormuş. 



Isırganlar sonra anneme ulaştırılıyor, yıkanıyor ve doğranıyordu. Bu arada kuzinenin üzerinde kaynamaya başlamış suda haşlanıyor. Sonra sudan çıkarılıp avuç içini dolduran toplar halinde derin bir tavada ezilerek, üzerine ısırganın suyu ve kendi üretimimiz mısır unundan eklenerek koyu bir çorba kıvamına getiriliyordu. Başka bir tavada bol tereyağında kuru soğan hafif pörsütülerek ve sevgili tavuklarımızdan bol yumurtayla karıştırılıp, diğer derin tavadaki çorbamsı yeşil sıvı ısırgan otuna eklenir ve hatırladığım kadarıyla kaya tuzu ve pul biber eklenirdi.

Bu arada biz çocuklar her ne kadar tavadaki tereyağın bizim odalarımıza gelen kokusuyla kafamızda başka bir kahvaltıyı hayal ederek mutfaklı salona geçsek de, beklediğimiz çıkmazdı. Açıkçası ben tereyağı kokusunu alınca börekli veya krepli (leylek denirdi o dönemdeki tereyağlı, yumurtalı ve hamurlu) bir şeyler hayal ederdim. Ama o derin kalaylı bakır tavadaki yeşil, titrek şeyi görünce yüzüm düşerdi, ancak kaçış yoktu, hepimiz kuzu kuzu yerdik bu yeşil şeyi. Her gün olmasa bile gün aşırı olurdu bu yemek, ta ki ısırganlar çiçek açana kadar. Galiba o vakit doğada başka o kadar çok farklı lezzette otlar olurdu ki, bizim yüz buruşturmalarımızdan annem artık pes eder, mevsimin bize sunduğu başka güzelliklerle bizi beslerdi. Isırganotu sonraları artık diğer otlarla yapılan yemeklerde sadece bir dolgu materyali görevini alırdı.

Yıllar sonra öğrendiğime göre Ordu’nun iç bölgesindeki bu yemek aslında, Doğu Karadeniz sahil şeridinde kullanımı olan mısır unlu ısırganotu çorbası ile yumurtalı kuymak karışımı bir yemek imiş. Ve ısırganotunun daha pek çok yemeği olurmuş, benim çocukluğumda bizim sadece bu yağlaş yapılıyor diye hatırlıyorum. Isırganotunun kurusunun kışın çorbası yapıldığını biliyorum, ancak çocukluğumdan buna dair bir şey hatırlayamıyorum.  

Isırganotu ile arınma ve yenilenme

Bazı kaynaklar ısırganotunun kanseri önlediğini yazar, belki sistematik bir tedavi şeklinde uygulansa bu mümkün olabilir ama annemi maalesef kanserden kaybettik, hem de bu yazdıklarımı yaşadığım dönemin yaklaşık 10 yıl sonrasında. Daha sonra aldığım bütünsel tıp eğitimlerinde öğrendiğime göre, kanser konusu sadece bir besin maddesini tüketerek önlenemiyor, daha onlarca hatta yüzlerce kansere sebep olan faktörlerle çalışmak gerekiyormuş. Babam ise romatizmalarıyla 87 yaşına kadar yaşadı, dönem dönem ısırganotuna dalatma aksiyonları sayesinde dizlerinde daha az sancı çektiği söylenebilir. 

Ben ısırganotunu ilkbaharda ot karışımlarında sıkça kullanırım, ancak özellikle arınma ve yenilenme amaçlı çay formunun yanında, gıda olarak genelde tek başına kullanıyorum. Isırganotu yağlaşını çocukluğumdaki gibi yapamasam da genelde şu üç şekilde kullanıyorum; salata, çorba ve yumurtalı kavurma.

Isırganotu salatası tarifi: Bir bağ ısırganotunun uç kısımları alınır, temizlenir yıkanır. Geniş bir doğrama tahtasında merdane ile ezilir, arkasından ince doğranır. Yarım bağ yeşil soğan yıkanır ince doğranır. Yarım havuç ve yarım turp rendelenir. Bir parça mor lahana ince doğranarak eklenir. Arzuya göre nane, maydanoz, dereotu ve taze mercanköşk az miktarda doğranarak salataya eklenir. Tuz, karabiber, zeytin, zeytinyağı sirke veya taze limon suyu ile salata servise hazırlanmış olur. 

Isırganotu çorbası tarifi: Bir bağ ısırganotu temizlenir, doğranır ve bir tencerede haşlanır. Sap bölümleri hafif yumuşayınca ateşten alınır ve belandır ile çekilir. 2-3 kaşık mısır unu ve tuz eklenerek hafif ateşte pişmeye bırakılır. Bir tavada çok ince doğranmış bir baş kuru soğan ve arzuya bağlı olarak 3 diş sarımsak  tereyağı veya zeytinyağında hafif pörsütülür, yarım kaşık domates salçası eklenir. Salça tamamen dağılınca tencereye eklenerek çorba bir taşım daha kaynatılır. Üzerine pul biber eklenerek servis edilir.  

Yumurtalı ısırganotu tarifi: Yarım bağ ısırganotunun genç dalları ve yaprakları temizlenir, ince ince doğranır. 5 diş sarımsak ezilerek doğranır, 3 adet kuru tatlı biber ince kıyılır bir kaşık tereyağında hafif pörsütülür. Arkasından ısırganotları tavaya eklenir. Önden çırpılmış 2 yumurta tavaya eklenir. Tuz, karabiber ve biraz pul biber eklenerek yumurtalar pişince sıcak servis edilir. 

Isırganotunun kullanım alanları

  • Besin ve baharat
  • Gübre ve – doğal tarım ilacı
  • Permakültür ve bütüncül yönetim
  • Hayvan sağlığı ve hayvan besini
  • Kelebek ve diğer böceklerin yaşam kaynağı
  • Klorofil ve kök boya imalatı
  • Bira, lif elde edimi
  • Tıbbi Kullanım: Fitoterapi ve Homeopati 

Botanik Bilgiler:

Isırganotu Türkçe dalağan ve dızlağan olarakda isimlendirilir. Urtica botanik ismi, Latince urere (yanmak) kaynaklıdır; ‘ısırmak‘, dalamak anlamına gelir.

Türkiye’de en yaygın üç tür kullanılmaktadır; büyük ısırganotu, küçük ısırganotu ve dalağan. 

Küçük ısırgan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgesinde daha ziyade besin olarak kullanılır, büyük ısırgan ise Karadeniz bölgesinde gıda olarak da kullanılır. Tıbbi olarak büyük ısırgan daha yaygın kullanıma sahiptir.

Büyük ısırganotu – Urtica dioica

Büyük ısırganotu çok yıllık otsu, 1-1,5 m ulaşır. Yaprakları koyu yeşil, saplı kenarları dişli ve yakıcı tüylü. Çiçeklenme: Mayıs-Eylül 

Yetişme koşulları: Hem güneşli hem de gölgeli mekanlar. Nemli, humuslu ve verimli toprağı sever. Azotlu toprak isteği (azot indikatörü). 

Hasat Dönemi: Yaprakları Nisan-Eylül. Tohumları olgunlaşma evresinden sonra (ör. Ağustos), kökleri ise sonbaharda. 

Isırganotu hasadında hassas kişiler makas ve eldiven kullanabilir. 

Üst yapraklardan itibaren ilk 5-6 yaprak sayılır ve bitki sapından kırılır.

Toplama kabı: Sepet veya sert kasa.

Dikkat: Yağmurdan hemen sonra ısırganotunun ısıran dikenciklerinin etkisi azalır, çok hassas olanlar yağmur sonrasında hasat edebilir. 

Kurutma: Gölge ve havadar ortamda

Isırganotunun her bölümü tıbbi olarak kullanılmaktadır; yaprak, topraküsü bölümlerinin tamamı, tohumları ve kökler.

Etken maddeleri: Histamin, asetilkolin, formik asit (karınca asidi), vitaminler, mineraller (kalsiyum, sodyum, demir, maggnezyum), sekretin, tanen. 

Isırganotları alerjik etki gösterebilir.

Alerji Belirtileri: Keskin kaşıntı, boğazda gıcık, mide bulantısı, sürekli burun akıntılı nezle ya da baş ağrısı. 

Toplarken dikkat edilmesi gerekenler:

– Bitki aşağıdan yukarı doğru tutularak hasat edilmeli. 

– Küçülen ay dönemlerinde ısırganotu toplanabilir. 

– Isırgan dalayan bölgeye, taze sinirliot yaprağı, bodur mürver veya aloe vera jeli sürülebilir. 

Önemli uyarı: Kemoterapi veya hormon tedavisi gibi diğer düzenli ilaç kullanılması gereken tedavilerde ısırganotunun gıda olarak veya tıbbi kullanımı ters etki yapabilir. Lütfen tedaviyi uygulayan hekime danışınız. 

Yazı ve Fotoğraflar: Şaduman Karaca – www.fitosofia.com.tr


Etiketler: , , , , , , ,

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş