Ekolojik yaşam için ilham veren 15 film
İyi bir film, sinema salonundan çıktığınızda başlar.
Buğday Derneği olarak, bizi dönüştüren, ekolojik yaşam mücadelemizde bize ilham veren filmleri sizin için derledik.
Prenses Mononoke / Mononoke-hime (1997)
Bir Hayao Miyazaki filmi olduğunu söylememiz sanırım yeterli bir referans olacaktır. Konusu ise özetle şöyle: Huzurlu bir şekilde yaşamını devam ettiren Ashitaka, bir gün ormandan gelen bir kötülüğün farkına varır. Orman Tanrısı, tüm tavizsizliğiyle ve sınırsız gücüyle, temas ettiği her varlığı yıkarak yoluna devam etmektedir. Küçük bir kızı kurtarmak için Orman Tanrı’sına karşı koymaya çabalayan Ashitaka lanetlenir. Bu lanetten kurtulabilmesi için ona yardım edebilecek tek varlık olan ‘Ormanın Ruhu’nu bulması gerekmektedir. Ancak bu arayış için çıkacağı yolculuk, pek de tekin ya da tehlikesiz değildir. Ashitaka kendi korkularıyla yüzleşirken adına savaş denilen bu mücadelede herkesin zarar gördüğünü gözlemleyecektir.
Toprağın Tuzu / The Salt Of The Earth (2014)
Fotoğraf sanatçısı ve kaşif Sebastião Salgado, kırk yıl boyunca insanlığın her daim değişime uğrayan karakterinin izini sürüp dünyanın yakın tarihte deneyimlediği açlık, göç ve uluslararası anlaşmazlıklar gibi önemli olaylara tanık olmuş ve bunları ölümsüzleştirmişti. Sanatçı bu kez modern uygarlık tarafından henüz zarar görmemiş toprakların keşfine çıkıp Vrangel Adası, Batı Papua ve Brezilya’nın Panatanal bölgesi gibi yerlerde sıradışı çekimler yapıyor. Belgesel, bir fotoğrafçının oğluyla çalışma ilişkisine ve Salgadoların aile yaşantısına da değinen dokunaklı bir çalışma. Salgado’nun bu doğa turunda yönetmenlik olarak ona eşlik eden isimler, kendi oğlu Juliano Ribeiro Salgado ve ünlü yönetmen Wim Wenders.
Baraka (1992)
Bu deneysel belgesel, dünyanın çeşitli bölgelerinden nefes kesici doğa görüntüleri eşliğinde, insanın yaşadığı gezegene karşı yaklaşım biçimlerini gözler önüne seriyor. Belgesel iki bölümden oluşuyor ve iki bölüm birbirinden farklı sorular soruyor. Bozulmamış doğa içerisindeki ilk insanlar, doğanın sanatı ve halen daha yaşamakta olan en eski kültürler belgeselin temalarından birkaçı. Bir yanda volkanik oluşumlar, buzullar, şelaler; diğer yandaysa trafik sorunu, endüstriyel üretim ya da sigara gibi sorunlar yer alıyor. Doğa ve insanoğlu arasındaki ilişki yaşam zincirinin hassas dengelerinden biri ve bu durum belgeselde hafızalardan çıkması zor görüntüler halinde sunuluyor. Belgeselcilikte yeni ve özgün bir üslup tutturan ve büyük bir ilgiyle karşılanan Baraka‘nın yönetmen koltuğunda Ron Fricke bulunuyor.
Qatsi Üçlemesi:
Koyaanisqatsi (1982), Powaqqatsi (1988), Naqoyqatsi (2002)
Phillip Glass’ın unutulmaz müzikleriyle belleklere çakılan Koyaanisqatsi, görüntülere dair bir festivali çağrıştırıyor. 1983 yılı itibariyle devrim niteliğinde olan film hayatın imgesel dengesine(ve dengesizliğine) yakılan bir ağıt niteliğinde. Görüntüden görüntüye geçerek, sonunda tüm görüntülerin tek bir görüntünün yansımasından ibaret olduğunu ispatlamaya çalışan film, tabiat bilimleriyle ve sosyal-antropolojiyle bağlarını sıkılaştırıyor.
Qatsi üçlemesinin ikinci filmi Powaqqatsi, teknolojinin az gelişmiş ülkeler üzerindeki etkisi/etkisizliği üzerine yoğunlaşıyor. Üçüncü dünya ülkeleri ile modernite arasındaki derin uçurumun belgesi niteliğindeki film; Phillip Glass’ın müziklerinin de etkisiyle, ortaçağın karanlık günlerini çağrıştıran bir tür modern zamanlar kolajı meydana getiriyor. Godfrey Reggio’nun seçtiği muazzam görüntüler birbiri ardına ekranda boy gösterirken, insanlığın en temel felsefi uğraşı olan “varlık” ve “zaman” hakkındaki sorular cevaplarıyla buluşmaya başlıyor.
İlk iki filmdeki basit teknolojilerden arınmış ve özel efektlerle, orkestra müzikleriyle desteklenen yeni görüntüleriyle küreselleşmenin yarattığı vahşiliğin altını çiziyor. Savaşın ve şiddetin kalelerine imgeler yardımıyla saldıran Naqoyqatsi’nin; her gün benzerleri televizyonlarda yer bulan görüntüler yardımıyla yarattığı eleştiri, modern dünya ve doğa arasındaki çelişkinin zaman içinde nasıl bir değişim ve dönüşüm sürecine uğradığını göstermesi bakımından önemli.
Bal (2010)
Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta” (2007) ve “Süt” (2008) filmlerinin ardından serinin üçüncü filmi olarak çektiği “Bal” ilk iki filmdeki Yusuf karakterinin çocukluğuna uzanırken, izleyiciyi Karadeniz’in eşsiz doğasına götürüyor. Yusuf’un hayatında yer eden sancıların tohumlarının atıldığı bu öykü, aynı zamanda insan-doğa ilişkisi üzerine müthiş bir sorgulamayı beraberinde getiriyor.
A Quest For Meaning / En Quête De Sens (2015)
İki çocukluk arkadaşının çıktığı dünya seyahatini anlatan bu film, Batı medeniyetini şekillendiren inançları sorgulayan, insanın doğayla uyum içerisinde olma arzusunun izini süren harika bir yolculuk…
Samsara (2011)
“Samsara” Sankrit kelimesinden gelir ve hayatın sürekli dönen, sonsuz çemberi anlamında kullanılır. Bu kelime, yönetmenlerin hayatlarımızı belirleyen sıradışı ve güçlü bağlantılar zincirini belirtme konusunda ilham kaynağı olmuştur. Samsara filmi, dört yıllık bir süreç boyunca dünya üzerindeki 25 farklı ülkede ve 100 farklı yerleşim yerinde çekildi. Dünyanın en uzak köşelerinde kameraya alınan görüntüler, insanlığın sonsuzlukla kurulu ilişkisini gözler önüne seriyor. Filmin yönetmeni Ron Fricke, kutsal mekanlar, endüstriyel bölgeler, doğa harikaları ve felakete uğramış yerleşim yerlerini ziyaret edip bu farklı yerlerden olağandışı görüntüler elde ediyor; bu manzaraları kişisel yorumlarını eklemeksizin doğanın kendi yorumuna bırakıyor.
Avatar (2009)
Bir hırsızlık olayında ağabeyi ölen yarı felçli Jake Sully, Pandora adındaki uzak bir gezegende misyonunun başına geçmeye karar verir. Bu yerde Na’vi adında giderek tükenmekte olan bir halk yaşamaktadır. Jake, kendilerine özgü bir lisanları, dünya görüşleri ve yaşam biçimleri olan halkın arasına karıştığında doğa ile de bütünleşir. Askeri bir şirket, söz konusu yeri ve oradaki kaynakları mercek altına almak üzere Avatar adında bir program meydana getirmiştir. Bu program insanları kısmen insan kısmen de Na’vi haline büründürerek misyon amaçlı Pandora’ya göndermektedir. Bu sisteme gönüllü dahil olan Botanist Dr Grace Augustine ve Jake Sully için başka bir yaşam var olacaktır. Sully, Pandora’ya geçtiği anda felçli bedeni değişime uğrayarak işlevsel hale gelmektedir. Bu sırada Na’vi halkından Prenses Neytiri ile karşı karşıya gelen Jake, ansızın bir farkındalık yaşar ve bir araştırma misyonu ile gönderildiği bu gezegeni, kendi dünyalısından korumaya karar verir.
Rüzgarlı Vadi / Kaze no tani no Naushika (1984)
Yine Hayao Miyazaki… Dünya ‘Seven Days of Fire’ isimli yıkıcı bir savaşın ardından yaşanmaz bir yerleşim yerine dönüşmüştür. Savaş sonrası ortaya çıkan zehirli bir gaz sebebiyle tüm doğal yaşam sona ermiş, insanoğlu da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Çok az sayıdaki insan kolonileri bu gazdan arındırılan irili ufaklı adalarda yaşamaktadır. Prense Nausicaa’nın halkı da bu insan topluluklarından biridir. Prenses Nausicaa, doğaüstü güçleri sayesinde canlı olan tüm varlıklarla ve ormanlarla konuşup anlaşabilme yeteneğine sahiptir. O bu zehirli gaz dolu ormanlara karşı halen daha umutludur ve bir kurtuluş yolu bulabileceği inancını taşır.
Dersu Uzala (1975)
Sinema tarihinin ve ünlü yönetmen Akira Kurosawa’nın en önemli filmlerinden biridir. Rus ordusundan bir araştırmacı, uzaklardaki bir ormanda araştırma yaparken, doğanın dilinden anlayan, bilge Dersu Uzala ile karşılaşır. Bu karşılaşma, araştırmacıya doğanın ve dostluğun anlamını hatırlatır ve onu yeni bilgilerle donatır.
Mutluluğun Ekonomisi / The Economics Of Happiness (2011)
Ekolojik ekonomiler inşaa etmeyi merkezine alan filmin senaristliğini ve yönetmenliğini Helena Norberg-Hodge, Steven Gorelick ve John Page üstleniyor. Yerel ekonomileri mercek altına alan yapım, insanın insana olan inancını da tazeleyen bir bakış açısına sahip.
Castaway On The Moon / Kimssi pyoryugi (2009)
Kim, kendini Han Nehri’nin karanlık, suskun sularına atar. Uyandığında üstü başı kumla kaplanmış, yerde yatmaktadır. O zaman, kendisini öldürmeyi başaramadığını ve nehirde bilinmeyen bir adaya sürüklendiğini anlar. Nehir kenarındaki binalardan birinin bir dairesinde yıllarca odasından dışarıya adımını atmamış bir genç kız vardır. Bir gün dürbünüyle bakmaktayken bir ada üzerinde tek başına yaşayan bir adam gözüne ilişir ve merak eder. Günler günleri kovalarken, adamın yalnız ama halinden hoşnut yaşamı merakını öylesine artırır ki onca yıldan sonra odasından dışarı çıkmasına sebep olur.
Garbage Warrior (2007)
Kendi kendini ısıtan, kendi suyuna sahip ve atıklarını geri dönüştüren bir ev. Ekolojik mimari için ilham kaynağı olan ve gerçek bir hukuki mücadeleyi anlatan yaratıcı bir film…
Into The Wild (2007)
Bir metropolden vahşi hayata, kirlilikten saflığa ve temizliğe dönüş hikayesi. Önemli bir üniversiteden dereceyle mezun olan Christopher aynı zaman başarılı bir atlettir de. Mezuniyet sonrası verilen bir davette ailesine istediği hayatın bu olmadığını, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu söyler. Genç adam tüm mal varlığını hayır kurumuna bağışlayıp sahip olduğu her şeyi evinde bırakarak bambaşka bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Alaska’nın ıssız ormanlarında sona eren bu yolculuk esnasında ve sonrasında Christopher, hayatını kökünden değiştirecek bazı kişilerle tanışarak, hayatın anlamını ve ölümün kaçınılmazlığını en sert haliyle deneyimleyecektir.
Tatlı Bela / Erin Brockovich (2000)
Erin Brockovich, insana insan gibi davranılmasının en doğrusu olduğunu düşünen bir halk kahramanıdır. Kendini dünya üzerinde haksızlığa uğrayan insanların haklarını aramaya ve onlara yardım etmeye adamıştır. Farkındadır ki bu insanlara yardım ederken kendi hayatına da benzer yardımlarda bulunmakta ve daha iyi bir insan olmaktadır. Julia Roberts’ın filmografisinin Oscarlı performansı olan yapım, hukuk eğitimi almamış olmasına rağmen, insan sağlığını tehdit eden çok önemli davalarda haklının kazanmasını sağlayan sıradan ama mücadeleci bir kadının öyküsünü anlatıyor. Erin Brockovich karakterinin de gerçekten hayattan uyarlandığını ve filmin yönetmenliğini Steven Soderberg’in üstlendiğini hatırlatalım.
BONUS: Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi:
Yüzük Kardeşliği (2001), İki Kule (2002), Kralın Dönüşü (2003)
Yıllar önce üretilen ve Orta Dünya topraklarına kandan başka hiçbir şey getirmeyen yüzüklerin sonuncusu, üretiminden yüz yıllar sonra ortaya çıkar. Amcasının kendisine emanet ettiği yüzüğün nelere kadir olduğundan habersiz olan Frodo, büyücü Gandalf’ın anlattıkları sonrasında dehşete kapılır. Bu yüzükten ve müstakbel savaşlardan kurtulmanın tek yolu, gücünü toplamaya çalışan Sauron’u da engellemek için bu yüzüğü yok etmektir. Yüzüğü yok edilebileceği tek yer olan Mordor’a götürmek için kendini feda eden savaşçılardan oluşan bir ekip oluşturulur. Çok uzun ve çetin geçecek olan yolculuk başlar. Orta Dünya’nın kaderi, bu insanların ellerindedir.
Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin bu bölümünde, Yüzük Kardeşliği üyelerinin her birinin, kardeşlik bozulduktan sonra başlarına gelenler anlatılıyor. Kahramanlarımız, gruplar halinde Orta Dünya’nın en tehlikeli yerlerinde maceralar yaşayacaklar, yeni kavimler ve çoktan unutulmuş medeniyetlerle tanışacaklar.
Sauron’un orduları büyüdükçe büyümektedirler. Frodo ve onun can dostu Sam, korku dolu bir yolculuğun göbeğinde, korkunç Mordor’a adım adım yaklaşmaktadırlar. Tek yüzük yok edilmelidir ve iyilik bunun için savaşmaya hazırdır. Arka planda ise insan, elf ve cüce orduları, karanlık güçlerin karşısında tüm eski düşmanlıklarına rağmen bir araya gelmişlerdir. Hepsi birden küçücük bir Hobbit’in eline ve onun yeteneklerine bakmaktadırlar.
Yuva
Bence AVATAR:The Last Airblender çizgi diziside doğanın dengesine yönelik felsefik mesajları ile mükemmel bir ilham kaynağı.Çizgi dizideki elementler sahip ulusların dünya üzerindeki dengeyi oluşturması ve bencilce bu dengenin bozulması durumunun her şeyi mahvedebilcegini her bölümde farklı örnekleri ile anlatan güzel bir çizgi dizi:) Listede kesinlikle yer almalı !
yüzüklerin efendisi filmi kadar güzel bir film izlemedim ben hayatımda