ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Ekolojik yaşam için ilham veren 15 kitap

Yayınlanma Tarihi: 3 Ocak 2018
Ekolojik yaşam için ilham veren 15 kitap

İyi bir kitap, okurun düşüncelerinde, duygularında ve yaşamında kalıcı izler bırakır. Aynı insan değilsinizdir onu okuduktan sonra…

Buğday Derneği olarak, bizi dönüştüren, ekolojik yaşam mücadelemizde bize ilham veren kitapları sizin için derledik.

Walden – Henry David Thoreau

Sivil itaatsizlik anlayışının öncülerinden sayılan Amerikalı yazar, filozof ve şair Walden Gölü kıyısında, şehirden ve modern hayattan kopuk bir biçimde geçirdiği yıllara ait deneyimlerini okurlarıyla paylaşırken sosyal ve ekonomik hayata dair, bugün için bile marjinal sayılabilecek fikirlerini öne sürmekten geri durmuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin henüz emekleme çağında olduğu bir dönemde, sanki insanların hırslarının ve ihtiraslarının varabileceği noktayı o günde görmüşçesine, yalnızca doğanın nimetlerinden ve kişinin kendi emeğinden faydalanarak yaşayacağı bir dünya düzeni tasarlayan Thoreau aynı zamanda tasarladığı düzenin ilk uygulayıcısı. İflah olmaz bir münzevi olan Thoreau ile Walden Gölü kıyısında geçireceğiniz saatler düşünce dünyanızda yepyeni kapılar açacak.


Hep Yuvaya Dönmek – Ursula Le Guin

“Ütopyalar imkânsızdır. Ama yazabiliriz” diyen fantastik edebiyat ve bilimkurgu ustası Ursula Le Guin, içinde yaşadığımız çağla hesaplaşmak için geleceğe bakmayı sürdürüyor. Le Guin’in ütopyacı düş gücünün en yaratıcı örnekleri arasında sayılan Hep Yuvaya Dönmek, ilk satırlardan da anlaşılacağı üzere, geleneksel bir roman değil. Öykü, şiir, mit, halk masalı, drama, deneme ve belge gibi çok çeşitli biçimleri göz kamaştırıcı bir ustalıkla kaynaştıran bu kitap, uzak geleceğe ait kurgusal bir etnografya olarak tasarlanmış. Hep Yuvaya Dönmek, henüz var olmayan bir coğrafyada, bundan yüzlerce, belki binlerce yıl sonra yaşadığı varsayılan Keş halkının dünyasını anlatıyor. Keşler, insanlığın kendini yıkıma sürüklemesinin ardından, Kuzey Kaliforniya’da, Na Vadisi’nde yaşayan barışçı bir halktır. Le Guin, Keş halkının etrafına inanılmaz bir ayrıntı zenginliğiyle ördüğü toplumsal ütopyayı bize karış karış tanıtırken, belki de ABD’nin Amerikan yerlilerine olan borcunu ödüyor; çünkü bu hayali halkla Amerikan yerlileri arasındaki benzerlikleri gözden kaçırmak olanaksız. Vadi’nin dokuz kasabasından Sinşan’da doğmuş bir kız çocuğu olan Kuzey Baykuşu’nun yaşam öyküsü etrafına eklemlenen bu kapsamlı etnografya, modern kapitalist toplumun karşı tezi denebilecek bir toplumsal yaşam önermesini etkileyici bir ikna gücüyle ilmek ilmek dokuyor. Keşler, insan-doğa ilişkisinden başlayarak, hiçbir yanı bugün içinde yaşadığımıza benzemeyen bir dünyada yaşıyorlar. Zamanın, çizgisel olmaktan çok, mevsimlik danslarla belirlenen döngüsel bir seyir izlediği bu dünyanın belki en temel özelliği, ilerlemeci ideale yabancı olması. Farklılıkların olduğu gibi kabul edildiği bu toplumda, değişim, bir ilerleme ya da gerilemeye değil; sadece değişime işaret ediyor. Keşler, dünyanın geri kalanında neler olup bittiğiyle pek ilgilenmedikleri gibi, başlangıç ve sonuçlarla da ilgilenmiyorlar. Merkezi kültürel kavramları, her şeyin hem birbirine bağlı kalıp hem de birbirinin etrafında hareket etmesini sağlayan “Eklem Yeri.”


Hayvan Yemek – Jonathan Safran Foer

Neden kahvaltıda makarna yemiyoruz? Yemek yerken aldığımız kararları, neye dayanarak alıyoruz? Neden kuzu eti yiyoruz ama köpek eti yemiyoruz? Köpeklerini seven Fransızlar, bazen atlarını yer. Atlarını seven İspanyollar, bazen ineklerini yer. İneklerini seven Hintliler, bazen köpeklerini yer. Peki ya siz hangi hayvanları seviyor, hangilerini yiyorsunuz?

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın ile Her Şey Aydınlandı’nın parlak yazarı Jonathan Safran Foer, bu kez tabağımızdaki yemeklerin öyküsünü anlatıyor. Hayvan Yemek, kurgulanamayacak denli dehşetli birtakım gerçeklerin bize sofralarımız kadar yakın olduğunu gösteriyor; insanın marifetlerini, tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Hayvan Yemek, bir vejetaryenlık çağrısı değil, bir uyanış çağrısı… Çatalımızı sapladığımız şeyin “ne” olduğunu, bize “neler olduğunu” görmekten çekinmeyenlere açık bir davet. Tabaklarınızı ve midelerinizi doldururken bu sayfalarda yazanları göz ardı edemeyeceksiniz.


Ekotopya – Ernest Callenbach

Ernest Callenbach’ın bu romanı, ABD’den ayrılarak kendilerine ‘ekolojik hayat anlayışı’ ekseninde yeni bir bağımsız ülke kuran insanların hayatı anlatılır. Dolayısıyla, kolektif hayalin kolektif gerçeğe dönüşmesini edebiyata taşıyan unutulmaz romanlardan biridir “Ekotopya”. İlk yayınlandığı zaman dünyanın belli başlı ülkelerinde büyük yankılar uyandırmış, bugün küresel ısınmanın doğurduğu kaygıların önceli olacak şekilde, ekolojik bilincin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Callenbach’ın romanı, yeryüzünün geleceğini dert edinen herkes adına birincil önemde bir kitaptır.


Tobie Lolness 1-2 – Timothée de Fombelle

Minnacık bir kahraman Tobie Lolness meşe ağacında yaşayan bir halkın mensubu: Boyu bir buçuk milimetre. Şimdiye dek ailesiyle birlikte ağaçta mutlu bir yaşam sürmüş. Babası her şeye merakı olan, zeki bir bilimadamı: Sim; annesi Maïa’ysa Sim’e duyduğu aşk yüzünden ailesinin zenginliğine, kendi cimri annesine sırt çevirmiş güçlü bir kadın. Derken baba Sim olağanüstü bir keşif yapıyor ama bu keşfin ağaçtaki yaşamı tehlikeye atacağından korkarak onu insanlara açıklamaktan vazgeçiyor. O noktaya dek büyük saygı gören bu bilimadamı ve ailesi birdenbire azılı suçlular haline geliyorlar ağaç halkının gözünde. Tabii bunda gözünü iktidar ve para hırsı bürümüş, kendi çıkarları uğruna yaşamın dengesini altüst etmekten hiç çekinmeyen işadamı Jo Mitch’in de dalaverelerinin payı büyük. Annesiyle babası tutuklanıyor ya Tobie kaçmayı başarıyor. Bir zamanlar evi, yurdu olan topraklarda artık bir kaçak o. Şimdi tek başına, baştan aşağı, en tekinsiz kuytularından en büyüleyici görünümlerine, ağacı kat edecek. Belki babası dışında herkesin iddia ettiğinin tersine, ağacın dışında da bir yaşam olduğunu keşfedecek, kendisininkine koşut, güçlüklerle dolu, ağaçtan dışlanmış, gene minyatür ama içinde koskocaman yüreklerin attığı bir yaşam… Belki oradan geri dönmek istemeyecek annesiyle babasını hapsedip ölüm cezasına çarptıran, kendisini de yakaladıkları yerde öldürmeye çalışacak ağaç insanlarının arasına. Dönse bile, belki de artık çok geç olacak. Metin François Place’ın leziz desenleriyle bezeli. Eski masal kahramanlarının kanını taşıyan, parmaktan da küçük bir çocuğun; yaşadığı serüvenlerle arkadaşlığı, kalleşliği, sorumluluğu, yaşamı, doğayı ve en önemlisi kendini, sınırlarını, yapabileceklerini ve yapamayacağı şeyleri keşfeden bir çocuğun öyküsü bu. Saint-Exupéry Ödülü, Tam-Tam Ödülü gibi birçok ödül almış, her yeri saran fantastik roman çılgınlığı içinde, her biri ötekilerin bir derlemesi gibi görünen öykülerin arasında, Ağacının damarlarındaki özgün ayrıntılarla bezeli, mikroskobik bir evrende büyüyen, gelişen duru bir yüreğin yaşadığı büyük serüven anlatımından yazımına, içeriğine, gerçekten başka bir seçenek sunuyor okura.


Sessiz Bahar – Rachel Carson

Günümüz çevrecilik akımı onun özellikle “Sessiz Bahar”la başlattığı büyük tartışmaya çok şey borçludur. Bu tartışmaların bütün yükünü göğüslemiş, çok sıkıntılı dönemler geçirmek zorunda kalmasına rağmen toplum bireylerini tartışmanın odağına çekebilmeyi başarmıştır. “Sessiz Bahar” sistemli bir bilimsel çalışmanın ürünü olmasının yanı sıra, yüreği doğa sevgisiyle dolu, ona verilen zararların sonucunu açık seçik ve net olarak görmenin duygusal yükünü de çok güçlü bir şekilde yansıtan bir kitaptır.


Ekin Sapı Devrimi – Masanobu Fukuoka

Masanobu Fukuoka, doğal tarım hareketinin Japonya’daki önemli sözcülerindendir. Bu eşsiz eserinde, temel aldığı hayat felsefesi ve alçakgönüllü bilgeliğiyle, doğal hayat, doğal tarım ve doğal beslenme üzerine bize engin bir deneyim sunuyor. Japonya’nın küçük bir köyünde 60 yıldır sürdürdüğü doğal tarım yöntemiyle, doğanın kendini ve insanı nasıl onarabildiğini bütün açıklığıyla göz önüne seriyor.

Modern tarımın yok edici etkilerini tersine çeviren 60 yıllık bu doğal tarım çiftliğinde,

 

  • 1950’den beri toprak sürülmüyor.
  • Tarım makineleri, tarım ilaçları ve sûni gübre kullanılmıyor.
  • Budama yapılmıyor, yabanî otlarla mücadele edilmiyor.
  • Buna karşın, alınan mahsûl endüstriyel çiftliklerin verimliliğiyle boy ölçüşüyor.
  • Dahası, bu doğal tarım yöntemi hiçbir kirlenme yaratmıyor.
  • Toprak günden güne canlanıp zenginleşiyor.
  • Üstelik diğer geleneksel ya da modern tarım yöntemlerinden daha az emek istiyor.

Petrol Değil Toprak – Vandana Shiva

Petrol Değil Toprak, ekoloji, feminizm ve küreselleşme hakkında en ilham verici metinleri kaleme alan Hintli yazar ve aktivist Vandana Shiva’nın en son eseri.Vandana Shiva, sürdürülebilir olmayan, indirmegeci ve mekanik dünya görüşünün bizi sürüklediği noktayı vurgularken, iklim, enerji ve gıdada yaşanan üçlü krize dikkat çekiyor. ‘Büyüme ve kalkınma ilüzyonuna kapılarak çıktığımız yolculuğun bir geleceği yok. İklim krizi, ekonomik eşitsizlikler ve sosyal çözülme insan topluluklarını uçurumun kenarına sürüklüyor. Şu an çok kritik bir dönemeçteyiz: Yıkım, çözülme ve imha süreçlerinin böylece sürüp gitmesine izin verebilir ya da yaratıcı enerjilerimizle sistematik bir değişim yaratıp, insan türü olarak, gezegenin bir parçası olarak geleceğimizi yeniden kazanabiliriz. Artık uyanma vakti. ‘Geleceği gören ve gerçekleri cesurca ifade eden bir kitap.


Yaşam Dönüşümdür – Victor Ananias

 

“Bu kitabı yazacak mıyım bilemiyorum,” diyordu yıllar önce bir yazısında… O kitabı yazdı ama yayımlandığını göremeden aramızdan ayrıldı… Türkiye’de ekolojik yaşamın öncülerinden, Buğday Hareketi ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucusu Victor Ananias, makalelerinden oluşan “Yaşam Dönüşümdür” kitabı ile ilham vermeye devam ediyor…


Arzunun Botaniği – Michael Pollan

Hepimiz arı ile çiçeğin dansını biliriz; bal yapmak için nektar ve polen toplayan arı ve arıya istediklerini vererek genlerini uzaklara yayan çiçek. Büyük resmi göremeyen arı muhtemelen bahçede kendisini özne, yağmaladığı çiçeği ise nesne sanıyor. Meselenin aslı ise şu; çiçek arıyı, polenini çiçekten çiçeğe taşıması için zekice kullanmakta. Kabul edelim, bitkilerin bizi de aynı şekilde kullanabiliyor olması aklımızın ucundan geçmiyor. İnsan doğa ilişkisi üstüne yazılmış en etkileyici kitaplardan biri kabul edilen Arzunun Botaniği’nde Michael Pollan insanlarla evcilleşmiş bitkiler arasındaki çıkar temelli ilişkiyi büyüleyici bir şekilde sergiliyor. Dört temel insan arzusunu – tatlılık, güzellik, sarhoşluk ve kontrol- bunları tatmin eden dört bitki -elma, lale, kenevir ve patates- ile ilişkilendirip bu bitkilerin nasıl insanoğlunun en temel dürtülerini hoşnut etmek için evrildiğini gösteriyor. Ve sayfalar ilerledikçe görüyoruz ki, tıpkı bizim bu bitkilerden faydalandığımız gibi, bitkiler de bizden faydalanıyor bu karşılıklı oyunda.


Kurtlarla Koşan Kadınlar – Clarissa Pinkola Estés

İnsanlık tarihi boyunca bastırılmış ve örselenmiş kadınların durumunu sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan ele alan çok sayıda inceleme yapıldı. Her inceleme, kadınları “tanımlama ve çözme” açısından farklı yöntemler önerdi. Bu önermelerin ne ölçüde kadının doğasına ilişkin  isabetli tespitler yaptığı ve alternatifler sunduğu ise tartışmalı bir konudur. Clarissa P. Estés, Kurtlarla Koşan Kadınlar’da gerçekten farklı bir önermede bulunuyor; kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneriyor. 19. yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak, kadınların yapması gereken ilk şeyin içlerindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylüyor ve kadınların içlerinde yatan sınırsız güç ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanıllığında yattığı savını ileri sürüyor. Kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine çok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: masallar!  İnsanlığın ortak bilinçaltının aynaları olduğunu düşündüğü masallar aracılığıyla kadın psişesinin derinliklerine iniyor ve birçok açmazdan kurtulmalarına yardımcı olacak masal tadında terapiler uyguluyor. Estés’e göre, kurtlarla kadınlar arasında, vahşilikleri, zarafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik bir benzerlik vardır. Kurtlar ve kadınlar arasındaki bu benzerlik, Vahşi Kadın arketipinde ortaya çıkar. Estés’in ilginç örneklerle betimlediği bu arketip, doğayla bağlarını koparmamış ve seçimlerini yaparken duygularını temel alan kadınları içeriyor. Kitaptaki farklı kültürlerden derlenen masallar, kadınların ilişkileri, kişisel imgeleri ve hatta bağımlılık gibi temalar çevresinde gelişiyor. Örneğin Afrika kökenli  bir öykü, kadının ikili doğasını yansıtıyor; Ortadoğu’ya ait bir masal, sıradan bir kilim gibi görünen büyülü bir halının toplumun önyargılarını ve görünüşe ne kadar kolay aldandığını ortaya koyuyor. Yayımlandığında büyük övgüler almış bu sıradışı kitap, okuru kadınları vahşi derinliklerine doğru heyecanlı bir yolculuğa çağırırken, kadın psişesinin bugüne dek hazırlanmış en büyük sözlüğü olarak da okunabilir. Kurtlarla Koşan Kadınlar, kadınlarla vahşi bir noktada buluşmak isteyen erkekler için de vazgeçilmez bir rehber özelliği taşıyor.


Kutsal Ekonomi – Charles Eisenstein

“Şirketler Dünyayı Yönettiğinde” adlı kitabın yazarı David Korten’in “zamanımızın gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerinden biri” olarak söz ettiği Charles Eisenstein, Kutsal Ekonomi kitabında krize rağmen ayakta kalmanın yollarını anlatıyor. “Occupy Wall Street/ Wall Street’İ İşgal et” sloganıyla yola çıkan finans dünyasına başkaldırı hareketinin de fikir babası olan Eisenstein, bu aykırı kitabında,

 

  • Parayla ilişkimizde neyin yanlış olduğunu gösteren temel bir analiz sunuyor;
  • Farklı bir para kavramının ve buna dayanan ekonomik sistemin nasıl bir dünya yaratabileceğini betimliyor; parayı eski “kutsal” haline nasıl dönüştüreceğimizi anlatıyor;
  • Bu dünyayı yaratmak için gerekli kolektif eylemleri ve bu eylemlerin nasıl gerçekleştirilebileceğini gösteriyor;
  • Bu dünya dönüşümünün bireysel boyutlarını, “armağan kültürüyle yaşamak” dediği kimlik ve varlık değişimini inceliyor.

Hayvan, Sebze, Mucize – Barbara Kingsolver

 

Yazar Barbara Kingsolver ailesiyle birlikte endüstriyel gıdalarla ilişiğini kesip -kendi deyimiyle göbek bağını kopartıp- soluğu Güney Appalachia’daki çiftliklerinde alır ve bir sene boyunca yalnızca kendi muhitlerinde yetişen yiyecekleri tüketmeye, hatta bunları kendileri yetiştirmeye ya da onlarsız yaşamayı öğrenmeye ant içer. Anılarla çok ciddi bir gazetecilik araştırmasını harmanlayan Hayvan, Sebze, Mucize büyüleyici anlatımıyla gözlerimizi şu kadim gerçekliğe tekrar tekrar açıyor: Ne yersek oyuz.


Doğal Yaşam ve Başkaldırı – Henry David Thoreau

Naturalist yazar ve ilk çevrecilerden olan Henri David Thoreau (1817-1862) için doğa, inancının bir parçasıydı. Thoreau bu amaçla 1845 yılının ilkbaharında Walden gölünün kıyısına bir kulübe yaptı. Burada doğayı gözlemledi, çiftçilik yaptı gözlemlerini ve düşüncelerini bir günlüğe kaydetti.


Son Kuşlar – Sait Faik Abasıyanık

“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım.

Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum.
Ada ‘nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

(“Haritada Bir Nokta” adlı öyküden.)


BONUS

Kaizen Yolu – Robert Maurer

Felsefe, basit:
Büyük bir değişim, küçük adımlarla yapılır.
Kullanılan teknikler kolay ancak son derece etkili:

  • Küçük sorular sorun.
  • Küçük düşünceler üretin.
  • Küçük eylemlerde bulunun.
  • Küçük sorunları çözün.

Bu kitap aracılığıyla, Japonların, küçük ve emin adımlarla sürekli bir başarıyı yakalama tekniği olan Kaizen’in gücünü kullanmayı öğrenebilirsiniz. Amacınız ister daha fazla uyuyabilmek isterse yaşamınızın aşkı ile karşılaşmak olsun, kaizen bu alanda işe yaramakta çünkü bütün direnci, özellikle de beyin kimyasında bulunan ve değişim karşısında korku duymamıza neden olan “kaçma ya da savaşma” tepkisini eriterek ortadan kaldırmayı başarmaktadır.

 

Etiketler:

5 adet yorum var

  1. Muhammet Varer

    Yaşadığımız Dünya Bir Öğrenme ve Olgunlaşma Okulu Gibidir… Kendimiz ve üzerinde yaşayanlar için imar ve daha yararlanılır kılmaya yönelik katkımız olabilir. Böyle olduğunda kendimiz de gelişmiş oluruz…Bulduğumuz veya bulunduğumuz hali kafi görmek durağanlıktır ve bizi geliştiremez…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş