İyilik Zahmet İstiyor: TaTuTa’da Bir Gönüllülük Deneyimi
Yazı ve fotoğraflar: Damla PEKTAŞ
WWOOF Türkiye/TaTuTa (Tarım Turizm Takas) programı kapsamında ilk kez sürdürülebilir uygulamalar yapan ekolojik bir çiftlikte gönüllülük deneyimim oldu. Öncelikle TaTuTa’yı ilk kez duyduysanız açılımı şu şekilde: “Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi ve Gönüllü Bilgi, Tecrübe Takası”.
Uluslararası WWOOF (World Wide Opportunities on Organic Farms – Organik Çiftliklerde Dünya Çapında Fırsatlar) hareketinin parçası olan WWOOF Türkiye/ TaTuTa aracılığıyla ulaştığım Çanakkale’nin Bayramiç köyünde yer alan 40 Ambar Çiftliğinde geçirdiğim kısa ama zengin deneyim sayesinde ulaştığım kişisel farkındalıklarımı birkaç başlıkta özetlemek istiyorum.
Beden yorulunca zihin durulur
Sürdürülebilir bir çiftlikte gönüllü iseniz tüm gün yapmanız gereken pek çok iş oluyor. Hayvanları otlatmaya götürmek, tavukları yemlemek, fideleri sulamak, toprağı çapalamak, bahçe ve tarla düzeni sağlamak bunlardan sadece bazıları. Bazı işler daha fazla güç, bazıları ise dikkat gerektiriyor. Dolayısıyla bedensel olarak yorulsanız da zihin sadece gerekli konularla ilgili çalıştığı için duruluyor. Kondisyon ve dikkat becerileri aynı oranda artıyor.
Doğaya/doğana dönüşle birlikte gelen içsel bağlantı
Her sabah kuş cıvıltıları ile uyanıp, geceleri kuş sesleri ile uykuya daldım. Odamın küçük penceresi de dahil olmak üzere gece ayı, yıldızları; gündüz bulutları, ağaçları her yerden görebilmek en temel ihtiyacımı giderdi: Ev’de hissetmek. Doğaya dönüş benim için eve dönüş demek. Bu da kendimle doğru şekilde bağlantı kurup merkezime gelmek anlamına geliyor. Dikkat ederseniz ruh sağlığı ve rehabilitasyon merkezleri, hastaneler (özellikle eskiden) genellikle yeşil alanlar içerisindedir. Çünkü insanın “normal”i budur. Yani bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmak için temel ihtiyacı doğadır.
Kapsayıcı katılım
Çiftliğin sahibi çekirdek bir aile. Haliyle işlere zor yetişiyorlar. Bazen gönüllü talebi olmadığında yakın köylerden gelip yevmiyeli çalışanlar oluyormuş. Bir keresinde susam ayıklama işi için yaşlı ve yürüme yetersizliği olan bireyler de gelmiş. Oturularak yapılan bu işte karşılıklı bir kazanım gerçekleşmiş. Bunu dinlediğimde keşke dezavantajlı gruplar (yasaları çiğnemiş insanlar, yaşlılar, kimsesizler, özel gereksinimli bireyler vs.) böyle yerlerde gönüllülük yapsa diye düşündüm. Aslında bu gibi kamu hizmeti uygulamaları var. Kanunları çiğneyen birinin ceza yerine gidip bir binayı boyaması veya çöpleri toplaması gibi. Benim burada idrak ettiğim şey bunun bir ceza olmadığıydı. Çünkü insan bu işleri yaparken kendini toplumun, hayatın bir parçası olarak görüyor ve faydalı olabileceğini hissediyor.
Paranın tahakkümünden kurtulmak
Tatillerde, -özellikle resmi, dini bayramlar arasına sıkıştırılmış tatillerde- insanlar sınırlı bütçelerinin limitlerini zorlayarak kendilerini en yakın deniz kenarına atmanın bir yolunu araştırıyorlar. Karşılığında gördükleri manzara kalabalık, gürültü ve sürekli tüketim hali. Sürdürülebilir bir çiftlikte gönüllülük yaptığınızda elbette “tatil” yapmıyorsunuz; en azından vaad edilen bu değil. Ancak bu sayede ülkenin farklı yerlerini keşfedip, oraların yerlisiyle tanışıp, belki de para verip satın alamayacağınız deneyimler elde ediyorsunuz. Tatil yerine, tüketimden uzak üretime katkı sağladığım bu deneyim en azından bana hitap etti.
Nereden geldiğini bilirsen nereye teşekkür edeceğini de bilirsin
Eğer ormanın ortasında bir sofrada yemek yiyorsan her gün Şükran Günü. Başka bir deyişle yediğinin içtiğinin nereden geldiğini görmek sana şükran duymayı hatırlatıyor. Her sabah ve akşam masaya oturduğumuzda masadaki yiyeceklerin tüm kaynakları gözümün önündeydi. Gayri ihtiyari yediğim peynir için ağıldaki keçiye, yumurta için kümesteki tavuklara ve tüm otlar, sebzeler, yemişler için toprağa teşekkür ediyordum. Öyle kendiliğinden oluyordu ki bu ve içi gerçekten şükran doluydu. Döndükten sonra birkaç gün marketten alışveriş yapmak tuhaf hissettirmişti.
Son olarak…
İyilik zahmet istiyor.
Evet yazının başlığı buydu. Kısacık TaTuTa deneyimimde hatırladığım en önemli düstur bu oldu. Kimyasal ilaç kullanılmadığı için tek tek yolunan otlar, yine aynı sebepten ısırgandan, soğandan ve bilumum doğal üründen hazırlanmış sulamada kullanılan kürler, toprağa ve içindeki canlılara zarar vermesin diye tarlada yakmak yerine tek tek toplanarak ayrı bir yere götürülerek yok edilen budanmış dallar ve daha bir sürü yoğun el emeği gerektiren iş. Bunların uygulanış sürecinde hep bunu düşündüm. Kötülük ne kolay. Bas ilacı bitsin. O zaman ortaya sadece kimyasallı ürün çıkmıyor; aynı zamanda sevgisiz bir ürün çıkıyor. Aynı durumu keçiler yayılırken de gözlemledim. Keçilerin hepsinin bir adı vardı: Karamel, Akkız, Memiş… Sevilerek, öpülerek, bir değnek bile vurulmayarak yayılıyordu keçiler. Onlardan elde edilen ürünlerle şiddet gören hayvanlardan elde edilen ürünler bir mi? Sanmıyorum.
Kısaca…
İyilik zahmet istiyor; ama bence işe yarıyor.
WWOOF Türkiye/TaTuTa ile ilgili daha fazla bilgi edinmek ve kayıt olmak için web sitesini ziyaret edebilirsiniz.