Ne giyersek o’yuz
İngilizce’de iplik anlamına gelen “yarn” kelimesinin aynı zamanda hikâye örmek, hikâye anlatmak anlamına geldiğini biliyor muydunuz? Buğday Derneği Strateji Kurulu Üyesi Güneşin Aydemir, petrolden sonra en kirletici ikinci sektör olan tekstildeki kavramları tarihsel ve etimolojik açıdan değerlendirdi.
Yazı: Güneşin Aydemir – Buğday Derneği Strateji Kurulu Üyesi
Konuyu bir açalım
Adem ile Havva, kendilerine yasaklanmış bilgi ağacının meyvesinden yedikleri anda kendilerini bilir ve çıplaklıklarından utanırlar. Yaptıkları ilk iş, içinde bulundukları cennet bahçesinde yanı başlarında duran incir ağacının büyükçe birer yaprağını alıp edep yerlerini örtmek olur.
Giyinmek, yabanıl şartlara bırakıldığında oldukça savunmasız olan insan bedenini hem fiziksel hem de sosyal dış etkenlerden korumak için temel bir ihtiyaç haline gelir. Ne de olsa yaptığı alet edevatların maharetinden olsa gerek, pençelerimiz, sivri dişlerimiz, kıllı kürklerimiz yok. Kıyafet doğa ile aramızda duran bir sınırdır özünde.
Hazreti İdris terzilerin piridir. İngilizce elbise anlamına gelen “dress” kelimesi buradan gelmektedir.
Kıyafet meselesi bir yandan da büyük bir hikâye barındırır. Moira’lar yani Kader Tanrıçaları üç kişidir. Klotho, insan ömrünün ipliğini dokur. İngilizce kumaş anlamına gelen “cloth” kelimesi buradan gelir. Atropos, kaderin kaçınılmaz ipini eğirir, burada yaşamının kahramanı olana büyük mükafatlar vardır. Tekamül budur. Laekhesis’in elinde bir makas vardır ve insan ömrünün ifadesi olan ipi keserek son hükmü yerine getirir.
Etimoloji ilmine gönül verenlerden biri olarak İngilizce’de iplik anlamına gelen “yarn” kelimesinin aynı zamanda “hikâye örmek, hikâye anlatmak” anlamına geldiğini öğrendiğimde bende de bir idrak oluştu haliyle. Ki o sıralar hem hikâyelerle hem de yünlerle oldukça sıkı fıkıydım.
“İplik” imgesi öğretilerde farklı alemlerle “bağ kurmak” anlamında da kullanılıyor. Hinduizmin “Tantra” kelimesi “her şeyi birbirine bağlayan kalın urgan” demek. Benzer şekilde, yaşamın gerçeklerini ve kurallarını şiirsel bir yolla üst üste ören kadim sözlere söylenen “Sutra” kelimesi de “iplik” manasına gelir.
Tarih boyunca insanlar çeşit çeşit giyindiler. Tanış olmadan birbirlerini bilecekleri sembollerle süslendiler. Örneğin bir Türkmen kadını kıyafeti, bakmasını bilene ne hikâyeler anlatır. “Kıyafet” kelimesi de “iz sürmek” manasındadır.
İnsanlar, bir vakitler doğa güçlerinin hiddetinden korktuklarından kendilerine koruma sağlasın diye tılsımlar da yaptılar. Onları süs püs olarak takıp takıştırıyoruz şu günlerde.
Derimiz. Bedenimizdeki en fazla yüz ölçümüne sahip organımız. Kıyafetlerimiz de derimizi korumak için en nihayetinde. Derimiz enteresan bir organ. Havanın nemi ile su içiyor, topraktan ve güneşten besleniyor. Üzerinde barındırdığı mikroorganizmaların bir dengesi var. O sebepten derimize sürdüğümüz ya da dokundurduğumuz her şeyin içeriğinden ve hatta bir rivayete göre malzemenin ve dokuma biçiminin yarattığı elektrik deseninden bile doğrudan etkileniyor.
Ahval
Hal böyle iken, günümüzde ihtiyacımızdan çok daha fazla kıyafet, süs püs eşyası üretiliyor. Birbirinden çok uzak mesafelerde yapılan üretim ve tüketim faaliyetleri bir bütün olarak doğal kaynakların aşırı kullanımı ve kirletilmesi ile sonuçlanıyor.
60’tan fazla kimyasal grubundan 1000’e yakın kimyasal madde ile işlem gören kumaşların üretimi için her yıl 6-9 trilyon litre su harcanıyor. Fazla üretimden doğan tekstil yığınları imha ediliyor. Yakılarak. Üretilen kumaşların çoğu sentetik malzemelerle yapılıyor. Geri dönüştürülen naylon torbaları giyiyoruz. Bu üretimden öncesi de var, topraktaki üretim için her türlü yol mübah; GDO’lu tohum, yüksek kimyasal girdi, su. Toprağı bitiren bir üretim biçimi. Kıyafetlerimizi yemiyor olmamızdan bu noktada özenimiz daha da küçülüyor. Tenimize değen kıyafetlerin içindeki kimyasalları derimiz emiyor demiştik oysa ki.
Bu noktada çamaşır yıkama konusuna da bir değinmek gerekir. Yıkadığınız tekstil ürünlerindeki plastikler küçük parçalara bölünüyor, mikroplastikler olarak sulara karışıyor. Balıklar yiyor onları, balıkları da biz. Bir rivayete göre günde bir kredi kartı büyüklüğünde plastiği mideye indiriyormuşuz. Kullandığımız deterjanlar hem suları hem de kıyafetimizi yani bizi kirletiyor. İşte bunlar hep besin zinciri.
Moda bir yandan sürekli yeni fikirler çerçevesinde tüketim kalıplarını yeniliyor. Bu tüketim kalıplarının içinde bir estetik/güzellik algısı olduğunu ve bu yönde alıştırılıp evcilleştirildiğimizi de söylemek gerekir. Birilerinin zevkini giyinip, birilerinin tılsımlarını takıyoruz, ama kimin?
Üretim sırasında bütün bu kimyasal sürece birileri maruz kalıyor. Tanımadığımız birileri hastalanıyor, sağlıklarını kaybediyor. Slikozis hastası oldu pek çok tekstil işçisi. Bu işçiler ödedikleri bedellerin karşılığını alabiliyorlar mı? Sağlıklı olabilmenin bedeli nasıl ödenir ki?
Temiz Moda Hareketi bu konuyu kendine iş edinmiş bir sivil toplum örgütü. (Bkz. www.begojeans.com/sayfa/temiz-moda-hareketi-nedir)
Umut gardırobuna saklanmış
Hep söylüyoruz şu söylenmiş lafı: Ne yersek oyuz! Şimdi buna ekleme de yapmak gerekir. Ne giyersek de oyuz!
“Ne kadar ihtiyacım var?” sorusunu yeniden, yeniden ve yeniden sormak önemli bir başlangıç. Gönüllü sadelik öğretisi burada bize yardımcı olacak. Bilerek, isteyerek, imkanın olsa dahi, vazgeçmek, bırakmak anlamına gelen bir terim. Elimiz, arzularımıza yenik düşerek her yeni alım hareketine doğru giderken bir kere daha sormak güzel bir alışkanlık olurdu. Ne farkındalık ama!
Şöyle bir formül de vereyim hadi; en az 30 kere giymeyeceğin bir kıyafeti satın alma. Her mevsim giyebileceklerine yatırım yap. Kaliteli al, az al, gerçekten beğendiğini al. Kıyafetlerine iyi bak, tamir et, yeniden kullan. Kullanım süresini uzattığın kıyafetlerinle gurur duy, onlar anılarını taşıyor.
Henry David Thoroeu, “yeni kıyafetler satın almanı gerektirecek işlerden kaçının” diye tavsiye etmiş. Burada analım.
Kapsül gardrop diye bir şey var. Benden söylemesi.
Gönüllü sadelik ile kardeş olan kavram şıklık kavramı. Şıklık kavramını masaya yatırmak ve üzerine pek çok şey söylemek istiyorum. Bana armağan edilmiş şey, kendi ellerimle ya da bildiğim birinin elleriyle yapılmış olan bana özel şey, uzun süredir kullandığım şey, üretimini bildiğim güvendiğim şey. Özünde hikayesi olan kıyafetler ve takılarla donatılmış bir şıklık.
Ne demiştik? Yarn kelimesi hem iplik hem de hikaye anlamına geliyordu.
“Ne giyersek oyuz” derken işte tam da bu noktada bir vurgu yapalım. Kıyafet üzerimize giydiğimiz bir öğretidir. Bizi tanımayanlara verdiğimiz en doğrudan mesajdır. Yaşadığımız yaşamın sembollerini taşırız. Çarkları değiştirme gücü vardır. Çünkü kıyafet, alın teriyle kazandığımız ve bedelini ödediğimiz paradan ayırıp, yatırım yaptığımız ekonomik bir döngüdür. Bu ekonomik döngünün tüketim ya da kullanım tarafında olmak. İşte mesele biraz da bu.
Yazı: Güneşin Aydemir
Yazının tamamını okudum; yazıya ilave uzun yıllar (21 yıl) tekstil sektöründe çalıştım. Ek olarak söylemek istediğim 1 metre kumaş içinde tonlarca su harcanıyor bin metre içinde:( bu kirli sular dereye karışıp, tarım arazilerine gidiyor. Pazarda satılan Gürsu maruluna iyi fiyat ödüyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki tekstil atığı ile sulandığını…
Güneşin Hanım merhaba.
Yazınızı kızımla dikkatle okuduk. Kızım Fashion Marketing bölümü için bir burs yarışmasına hazırlanıyor. Konu karmaşık biraz; hibridleşmenin posthuman teorilerde kendini göstermesi ve geleceği inşası.
Tekstildeki bu hızlı tüketimi işlersek istihdamı azaltması konusuna nasıl cvp verebiliriz? Bir sürü insan işsiz kalacak bu durumda?