ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

“Ölüm Çamtepe’ye uğramıyor.”

Yayınlanma Tarihi: 14 Mayıs 2020
“Ölüm Çamtepe’ye uğramıyor.”

Victor’un attığı tohumlar Çamtepe’de yeşermeye, Çamtepe iyilik tohumlarını saçmaya devam ediyor…

Doç. Dr. Naci Çine, Çamtepe hikayesini yazdı: “Çamtepe hayalimdeki eğitim alanının adıdır. Merak duygusunun ağır bastığı, öğretmenle öğrencinin sık sık yer değiştirdiği, bilginin paylaşılıp çoğaltıldığı bir okul, bir sığınak.”

Yarım saat önce her şey bambaşkaydı. İnsanlardan uzaktaydık. Sessizliğin, ormanın ve denizin kenarında kamp yapmanın huzurunu hissediyorduk. İnsan aynı anda üç şeyin kenarında olabilir mi? Olur tabii ki, doğada ise olur. Kenarın etkisi başkadır… Bu muazzam an arkadaşımın feryatlarıyla sona erdi. Neşe dolu yüz korkudan sararmış bir biçimde karşımda dikildi. Belinin yan tarafını gösterdi. “Yardım et, anlarsın sen, bak bir şuna.” Baktım, keneydi. O kısmı anlamıştım ama onu çıkaramazdım. Kampı toplayıp en yakın hastanenin acilinde aldık soluğu. Korkudan kendini kaybetmiş arkadaşım bir daha asla kamp yapmayacağından bahsediyor, yetkililerin sorumsuzluğundan, gerekli önlemleri almadığından, doğayla mücadele edilmediğinde şikayet ediyordu. Doğayla mücadele etmek…

Bu tanık olduğum ilk örnek değildi.  Kentli insanın doğayla kurduğu ilişkinin o hükümran bencilliği beni hep rahatsız etti. Bir grup insan olarak ormanın içinden yürüyerek geçip, ortasında mangal yakıp, sonunda akşam üstü çayı içip, otobüsle evlere dönülen doğa yürüyüşleri hep bir sorunludur bende. Piknikçi doğa severliği de öyle. Bir şeyi sevmek onu tanımak istemek değil midir? Baktığın şeyi görmeden yanından geçip gitmek onu tanımayı imkansız kılıyor. Tanıyamadığımız şeylerden korkmaya başlıyor, onları tekinsiz ilan ediyoruz ve sonunda mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Tam burada durup bir nefes almak ve düşünmek isterim hep. Pek çoğunuz gibi ben de doğada fazlaca vakit geçiriyorum. Uzun yıllardır kamp kurarak, doğduğum ve duyduğum her yerde uyudum uyandım. Tüm bu zamanlar içerisinde bazı kavramları da hiç sevemedim. Yukarıda, keneli arkadaşımdan duyduğumuz “doğayla mücadele etmek” bunlardan bir tanesi. 

Ekosistem içerisindeki tüm aktörler doğaları gereği davranışlar gösterirler ve bunu yaparken bir beklenti içine de girmezler. Gökyüzündeki  bulutlar yağmur üretir. Bulutlar gökyüzünde dolanan göllerdir bana göre, etrafları rüzgarlı ve bolca kuşlu… Kiraz ağaçları meyve verir ve ateş böcekleri geceleri parlar. Her canlı doğası gereği davranır. Buna tanıklık eden, gören insan şu soruları sormalıdır: “benim doğam nedir?” ve “yaşam havuzumda bana biçilen rol ne?” Bu sorular ile ilgilenmediğimiz ortada. İnsanoğlu tarafından düşman bellenen mücadele edilerek talan edilen bir doğa… Peki bizim görmediğimiz ve etrafımızı saran tüm bu canlılarda olan şey ne? Buradaki sihirli kelime uyum. Doğa tüm gösterişiyle etrafımızda bize hep beraber ve hep bir ağızdan bunu söylüyor: Doğayla mücadele etme, sadece uyumlan.

Canlı varlıklar birbirlerine fizik, kimya ve biyolojinin moleküler kuralları ile bağlıdırlar. Aralarındaki uyumun temelinde bu yatar. Güncel insanın bu ahenkle bir problemi var, çünkü düşünüyor… Fiziğin, kimyanın ve biyolojinin moleküler vicdanı insan aklında yok gibi duruyor. Düşündükçe çıkar üretiyor, korku üretiyor. Bana sorarsanız, “benim doğam nedir?” sorusuna cevabım, “her şeyle olabildiğince uyumlu olmaya çalışmaktır” olurdu. Doğayla mücadele edeceğimize onun müziğine ortak olmak, yanlış notalara basmamak zorundayız. Bunu daha uzatabilirim ama buradan yolumu çevirip Çamtepe’ye doğru ilerlemeye devam ediyorum.

Naci Çine
Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi

Tüm bunlar aklımda dolanırken kendimdeki büyük bir eksikliğin farkına vardım. Doğada çok uzun zaman geçiriyordum ama hissettiğim çok net bir duygu vardı: Bilgisizlik, cehalet, doğayı asla bilememe hali. Sayısız bitki ve canlı nasıl bilinebilirdi ki? Ama sonra asıl soru geldi. Ya bilinseydi? En azından bir kısmının ne olduğunu bilme şansım olsaydı. İşte bu merak duygusuyla arayışa koyuldum. Doğaya uyumlanmak istiyordum. Bunun için onu bilmek ve tanımak zorundaydım. Hakkında daha çok şey öğrenirsem ona ve kendime zarar veremezdim. Ne kadar tanırsam onu, daha çok seveceğim de ortadaydı. Yani bilgim olmalıydı, orası benim için kaçınılmazdı ama o bilginin de bir özelliği olmalıydı. Çünkü ben zaten yaşam bilimleri eğitimi aldım ve yaşamın temel kurallarını hayatım boyunca okudum, meslek edindim. Oysa benim ihtiyacım olan şey hayatın içinde sınanmış, kuşaklar boyunca deneyimlenmiş, hatası ve sevabı ile bilinen capcanlı bir bilgiydi.

Mayıs’da düşen çiğ, sonbaharda biten ot, kışın esen rüzgar, yazın kuru toprağın altında ki su… Yani kitaplarda olmayanlar. İşte tüm bunlar için çıktığım yol beni Çamtepe’ye ulaştırdı. Kıyıdan köşeden izliyordum ama bir türlü gitmeye fırsat bulamamıştım. Yıl 2014 idi, Çamtepe’nin Doğa Okulu çağrısını duyunca ben de artık duramadım ve başvurdum. Sayfada gelme niyetimi soran bir mesaj vardı. Güneşin gelmek isteyenlere sorular sormuştu, ben de o sorulara korka, korka yanıtlar verdim. Sağ olsun, Güneşin’in sınavından geçtim ve okula girebildim. Sonunda Çamtepe’ye gelebilmiştim. Burcu Meltem Arık ve Güneşin Aydemir eğitmenliğinde harika bir yaşam okulu deneyimi yaşadım. Tam da aradığımı bulmuştum. Anlatılan her şey deneyime dayalıydı. Eski bilgiler deşilmiş, yenileriyle harmanlanmış, ortak akılla biçimlendirilmiş, korkmayan gözlerle de sorgulanmıştı. O kadar çok şeyle geri döndüm ki oradan. Öğrendiğim ve üstüne akıl yürüttüğüm bilgiler, sonrasında karşılaştığım sorular için yanıtlar bulmamda bana rehberlik ettiler, hem de bir sürü tatlı anıyla beraber.

Çamtepe hayalimdeki eğitim alanının adıdır. Merak duygusunun ağır bastığı, öğretmenle öğrencinin sık sık yer değiştirdiği, bilginin paylaşılıp çoğaltıldığı bir okul, bir sığınak. İlk katıldığım sınıfta en gencimiz 8, en yaşı büyüğümüz 60’larındaydı. Bu skalanın ne muazzam bir şey olduğunu anlatmam mümkün değil. Çamtepe’de genç ya da yaşlı diye bir şey yok. O anı hisseden ya da hissedemeyen var. Çamtepe’de o ana ortak olup üretebiliyorsanız zamanı eşitlemiş oluyorsunuz. Bu gerçekten deneyimlenilmesi gereken bir güzellik.

Son bir söz olsun: Canlılığın ne olduğunu bildiğim kadar Sevgili Victor’un hala yaşadığını da biliyorum, bundan eminim. Bu güne kadar el sıkışmadığım bir insanı hiç bu kadar yakından tanımamıştım. O duvardan akıllı akıllı bakan güzel insanla yeni tanıştığım onlarca Victor aracılığıyla geceler boyu konuştum. Onu da, onu sevenleri de çok sevdim. Bugün şundan eminim ki, ölüm Çamtepe’ye uğramıyor.

Yazı: Doç. Dr. Naci Çine

Etiketler: , ,

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş