Ot toplayan kadınlar
Bir Tohum Vakfı’nın ve İda Slow Food’un kurucularından Mustafa Alper Ülgen, ot toplayan kadınların hikayesini yazdı: “Ot toplamak da diğer bereketli işler gibi genelde kadınlar tarafından yapılıyor. İnsanlığın avcı-toplayıcı döneminden kalan bir gelenek olsa gerek; şimdi bile erkekler av ve silah meraklısı, kadınlar ise toplamayı seviyor. Ekoloji, çevre, doğa, tohum denilince hep kadınlar ön planda. Yavrularına sahip çıkar gibi önce onlar sahipleniyorlar doğamızı, değerlerimizi…”
Babaannemin beyaz ve tombul kolu bana yastık olurdu uzun kış gecelerinde. Büyük dedem yapmış köydeki kerpiç evimizi. Tarihini bilmiyorum ama bu yüzyılın başında yapılmış olsa gerek, çünkü tavanında hem Osmanlıca hem de Türkçe yazılar vardı. Birlikte uyurduk babaannemle tahta sedirde; beyaz tenli, yumuşacık, koynundan türlü ot kokuları gelen güzel bir Çerkez kadınıydı.
Annem ve babam öğretmendiler ve beni çok küçükken babaanneme bırakmışlar. Geri aldıklarında yedi yaşındaydım. Neyse bu konu ayrı bir hikâye aslında. Gelelim anlatacağım hikâyeye; ot oburluğumun, kırlara olan sevdamın hikâyesine…
Babaannem bir koyun, ben ise kuzusu çıkardık kırlara. En çok Mayıs ayını severdik, kırların bayram yerine döndüğü ayı… Mayıs başında Elazığ Ovası’ndaki köyümüzde türlü türlü otlar toplardık. Mayıs sonunda yazlığımız olan Hazar Gölü kenarındaki evimize taşınınca, ovadan 400 metre daha yüksek olan göl ikliminde mevsimi geriye sarar, aynı şöleni bir daha yaşardık çünkü tam bir ay fark vardı arada. Yaban gülleri ovada har olurken, gölde henüz yeni açardı. Buğdaylar ovada haziranda, gölde temmuzda orağa gelirdi.
Kışın bile ot ve yaban meyvesi toplamalarımız devam ederdi. Karlar yağsa bile su gözelerinin içinde yetişen aciceler (su teresi) her akşam soframızın yeşilliği idi. Taze yarpuz yaprakları ile yapılan ayran aşının tadına doyum olmaz, hastaları yataktan kaldırırdı. Mor aluçalar, kırmızı, sarı alıçlar, dağdağan ve iğde toplardık. Sonbahardan kış ortasına kadar soğuk vurdukça daha da lezzetlenirdi bu yaban meyveleri…
Bahar gelince babaannem elinde çakı ve torbası kırlara çıktığımızda başlardı asıl şölen… Hem toplar, hem anlatırdı. Kenger toplardık ilkin; toprağı kabartmış ilk sürgünleri çakı ile çıkarırdık, hem sütlü sütlü olurdu. Yazın büyüyüp diken olunca kanatıp, sakız yaptığımız kengerlerdi bunlar. Soğanlı, yumurtalı yapardı babaannem, bir de fazla olursa turşusunu yapardı.
Otlar çoğaldıkça kırlara gidişler de çoğalırdı. Tort (sığır dili) toplardık; ıspanak gibi pişirirdi babaannem, haşlayıp böreğe kattığı da olurdu. Bizim kuş ekmeği dediğimiz otun taze sürgünlerini çiğ yerdik. Yıllar sonra adının madımak olduğunu Tijen’den öğrenecektim.
Bacıt toplayıp çiğ yerdik; bir tür yabani bezelye ve kırmızı çiçekli sürgünlerinin tadına doyum olmaz. Bursa’da rastladım bu ota geçen sene ve adı Bağla. Bir de yabani nohut vardı, haziran ortalarında gezerken toplayıp yerdi. Kendinden tuzlu, üç değişik tatta ve boyutta da yabani bezelyeler vardı. Onları da toplayıp çiğ çiğ yerdik.
Kuzukulağı hem çiğ hem de bulgurlu bir çorba yapılarak soframıza gelirdi. Ebegümeci, pazı babaannemin vazgeçilmezleriydi. Kekik toplardık dere yataklarında. Çalı şeklinde olurdu. Mor çiçekliydi, yaprakları kurutulup alındıktan sonra süpürge olarak kullanılır ve her süpürüşte kekik kokardı odalar.
Bizim gollo gocik dediğimiz bir çeşit yer elması toplardık, ceviz büyüklüğüne vardığı da olurdu, tatlımsı yumrularını toprak altında bulabilmek için toprak üstündeki yeşil filizlerini takip etmeniz ve otu tanımanız gerekirdi. Babaannemle daha bir çok ot topladığımı hatırlıyorum; peynir otu (çordik), yemlik, yabani soğan ve sarımsak… Kırlarda dolaşırken, bakla ve buğday tarlalarının arasından geçerken, gelinciklerin oluşturduğu renk cümbüşü insana müthiş bir enerji verirdi. Yoğun kırmızılığın karşısında hep hayrete düşerdim.
Komşu kadınlarla beraber yapılan sohbetler, kadınların imece ile yaptığı ekmek pişirme günleri, erişte kesilmesi, bez torbalarda, kavanozlarda saklanan tohumlar, birbirlerine fide vererek geliştirdikleri dayanışma, bostanlar olunca yapılan yarma ve kurutmalar, tarhana yapımı, hedik ve bulgur yapımı, bağ bozumu, şire, pestil, pekmez yapımı gibi sıcak ve bereketli tüm faaliyetler kadınlar tarafından yürütülürdü.
Benim çocukluğum tüm bunlara şahitlik ederek geçti. Hele bağ bozumu, ayrı bir festival olurdu. Tüm bunların üstüne 1997’ de Aydın’a yerleşince ve pazarlarda satılan tanıdık tanımadık otları keşfedince ve yaklaşık on yılımı bu bölgede Giritli dostlarla geçirince tam otobur oldum diyebiliriz. Yenilebilir otları hem toplamayı hem de pişirmesini öğrendim. Ve daha öğrenecek çok şey var biliyorum, heyecanlanıyorum.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda dört mevsim yabani otlar, çiçekler, meyveler toplayabilir ve onları hem çiğ hem de pişirerek yiyebiliriz. Mevsim bahara dönerken yenilebilir yabani otların çeşitleri de çoğalmakta. Aslında kış ayları Ege Bölgesi’nde, yenilebilir otların toplanma zamanı. Bu keyifli şölen, bahar aylarında daha da renkli ve çeşitli olur. “Ekin Sapı Devrimi” kitabında Fukuoka, her sene yedi yabani bitkinin tüketilmesinin öneminden bahseder. Şimdilerde bir çok bilim adamı ve beslenme uzmanı da bu konuda çalışıyor.
Anadolu’nun her yerinde ama özellikle Ege Bölgesi’nde toplanan veya pazarlardan alınan yabani otlar keyifle tüketilir. Her sene yedi kez şevketi bostan yemeği yapmak lazım, mutlaka ısırganı defalarca çiğ ya da pişmiş yemek lazım, ebegümecinin soğanlı, zeytinyağlı yumurtalısının tadına doyulamaz, hele yabani kuşkonmaz çıkmaya başladı mı gel keyfim gel! Turp otu ve hardaldan soğuk mezeler yapmalı; sarmısak, limon ve de zeytinyağı ile hele bir de haşlarken suyunu az koyup, içine ekşi erik pestili attınız mı daha da lezzetli olur bu tür pişirmeler. Şimdi bu tarifler ve ot çeşitleri uzar gider. Otları tanımak, toplamak, pişirme tekniklerini geliştirmek ve doğru beslenmemizin bir parçası haline getirmemiz gerekiyor.
Ot toplamak da diğer bereketli işler gibi genelde kadınlar tarafından yapılıyor. İnsanlığın avcı-toplayıcı döneminden kalan bir gelenek olsa gerek; şimdi bile erkekler av ve silah meraklısı, kadınlar ise toplamayı seviyor. Bu arada ekoloji, çevre, doğa, tohum denilince hep kadınlar ön planda. Yavrularına sahip çıkar gibi önce onlar sahipleniyorlar doğamızı, değerlerimizi…
Erkek egemen dünyamızın tüm şefkatini taşıyan analarımızın, kadınlarımızın ellerini öperek, ot toplayan tüm kadınlara bu yazımla selam gönderiyorum.
Yazı: Mustafa Alper Ülgen
Kapak fotoğrafı: İstem Sever
Diğer fotoğraflar: Mustafa Alper Ülgen Arşivi
*Yazı 2014 yılında www.bugday.org sayfasında yayımlanmıştır.