Pestisitin güvenli dozu yok
Dünyadaki pestisit ticaretinin 2018’de 6 milyon tona ve 38 milyar dolar değerine ulaştığı tahmin ediliyor. Ancak daha verimli gıda üretimi iddiasıyla yaygın kullanılan bu zehirlerin yüksek hacimli ticaretinin bedeli, insan ve çevre sağlığı için ağır. İnsanı, sair canlıları hasta ediyor, toprağı, suyu kirletiyor. Biyoçeşitliliği yok ediyor.
Mesude Erşan’ın Buğday Derneği Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu ile yaptığı röportaj “Pestisitin güvenli dozu yok” başlığı ile Diken’de yayınlanmıştır.
Önceki bölümümüzde Buğday Derneği Genel Müdürü ve Zehirsiz Sofralar Platformu Koordinatörü Batur Şehirlioğlu’yla Türkiye’de pestisit sorunu, yüksek seviyede tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak belirlenen ve pestisitlerde kullanılan 13 etken maddenin yasaklanması için verdikleri mücadeleyi konuştuk.
Şehirlioğlu ile söyleşimiz sürüyor:
Aklımıza sadece tarımdaki pestisit geliyor. Halbuki düşündüğümüzden ve bildiğimizden çok daha fazla hayatımızın içinde…
Artan kentleşmeyle birlikte pestisitler yaşam alanlarımızda da daha fazla kullanılıyor. Pestisitler ile aynı aktif maddeleri içeren ve Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılarak kentlerde zararlı mücadelesi için kullanılan biyosidal ürünlerin yaygınlaşması da bu kimyasalların insan sağlığı, su kaynakları ve biyolojik çeşitliliğe yönelik zararlarının her geçen gün daha fazla gündeme gelmesine neden oluyor.
Belediyelere bağlı alanlar (parklar, piknik alanları, yol kenarları ve kaldırımlar, mezarlıklar, çöp alanları, sokak ağaçlandırmaları, rekreasyon alanları, koruluklar, çeşitli bina, tesis ve bahçeleri vb.); ayrıca siteler, apartmanlar gibi yerleşim alanları, ticari alanlar, kampüsler ve spor tesisleri, ibadet alanları, okullar, kent çevresindeki sulak alanlar, endüstriyel ve doğal alanlarda yapılan uygulamalar ile birlikte kent civarındaki tarım alanlarındaki pestisit uygulamaları kent sakinlerini, özellikle de çocuklar, bebekler, hamileler, hastalar gibi hassas grupları, arılar gibi yararlı böcekleri, su ekosistemini ve canlılığını tehdit ediyor. Bu kimyasallar kanserojen etkilerinin yanı sıra üreme sistemi, endokrin sistemi ve sinir sistemine ciddi zararlar veriyor.
Örneğin İtalya’nın Güney Tirol bölgesindeki 19 çocuk oyun alanından, 4 okul bahçesinden ve 1 pazar yerinden alınan 96 çim örneğinin analiz sonuçlarına göre, tespit edilen 32 pestisit etken maddesinin yüzde 76’sının hormonal sistemi bozucu kimyasallar olduğu ortaya çıktı.
“Sularımızdaki 49 mikrokirleticinin 33’ü pestisit”
Pestisit sadece kullanıldığı bölgeyi mi etkiliyor?
Pestisitler doğal hayata karışarak toprakta ve suda kimyasal kirliliğe neden oluyor ve bu kirlilik de çeşitli gıda ürünlerine bulaşabiliyor. Örneğin, püskürtülen pestisitlerin yüzde 98’den fazlası ve ot öldürücülerin ise yüzde 95’i, kullanılan alan dışındaki hava, su ve toprak gibi ortamlara dağılıyor ve hedefte olmayan canlı türlerine bulaşıyor.
Avrupa Çevre Ajansı’nca pestisitler, 2013 ve 2019 arasında etki veya kalite eşiklerine göre değerlendirildi. Her yıl tüm yüzey suyu izleme sahalarının yüzde 13-30’unda bir veya daha fazla pestisit etki eşiğinin üzerinde tespit edildi. Aşımlara esas olarak yüzey sularında imidacloprid ve malathion insektisitleri ile MCPA, metolachlor ve metazachlor herbisitleri neden oldu. Yeraltı suyu izleme sahalarının yüzde 3-7’sinde, çoğunlukla atrazin ve metabolitleri olmak üzere, bir veya daha fazla pestisit aşımı tespit edildi.
İsviçre’deki yüzey sularının yüzde 70’inde, pestisit seviyesi resmi sınırın üzerinde tespit edildi.
Pestisitler, artık dünya üzerindeki tüm habitatlarda bulunuyor. Hem deniz hem de kara hayvanlarında sürekli olarak tespit ediliyor.
“Güvenli doz”u var mı?
2008’den beri Tarım ve Orman Bakanlığı, AB’ye paralel 217 pestisit aktif maddesini yasakladı. Bu kadar kimyasalın yasaklanması hem ruhsatlandırma sürecinin yetersizliğini kanıtlıyor hem de güvenli bir doz olduğu varsayımını çürütüyor.
Tarımda kullanılan kimyasal ürünlerin kalıntıları, tüketici sağlığı için güvenli ve insanları en düşük seviyede maruz bırakmak amacıyla mümkün mertebe düşük olmalı. Bu sebeple gıdaların ve bitki veya hayvansal kökenli hayvan yemlerinin içinde veya üzerinde bulunabilecek Azami Kalıntı Seviyesi (AKS)Yönetmelikleri bulunuyor. AKS, üst limit. İnsan gıdaları ve hayvan yemlerinde bulunan kalıntıların, AKS’yi aşmasına müsaade edilmez.
Bu yaklaşım bir kimyasalın toksik etkisinin, belirli bir dozu aştığında ortaya çıkacağı düşüncesine yaslanıyor. Ancak bunun aksini kanıtlayan araştırmaların sayısı son derece fazla. Hormonal sistem bozucu ( HSB ) ve nörolojik gelişim bozucu olarak nitelenen pestisitlerin, gıdalardaki kalıntı miktarları AKS değerlerinin altında olsa bile sağlığa zararlı olduğu belirtiliyor. Bu tip pestisitler için maksimum kalıntı limiti değeri konulmaması gerekiyor. Üstelik bu pestisitlerin yol açtığı sağlık zararı yaş küçüldükçe artıyor. Bazı durumlarda, düşük dozlar, yüksek dozlardan daha zararlı olabilir. Kritik maruz kalma dönemleri var (anne karnında, ergenlikte vs.). Zehir etkileri hemen değil, daha ileride ortaya çıkabilir. Şimdiki neslin maruz kaldığı maddelerin etkileri, sonraki nesillere taşınabilir, nesiller-arası, veya epigenetik sonuçlar doğurabilir.
Birden fazla pestisit bir araya gelirse…
Gıdalar ve diğer yollardan pek çok pestisit aktif maddesinin birbirine karıştığı zaman, daha zararlı hâle geldiklerini gösteren kanıtlar her geçen gün artıyor. Buna ‘‘kokteyl etkisi’’ deniyor. Buna rağmen, bizi pestisitlerden korumak için tasarlanmış düzenlemeler, kimyasalları yalnızca tek tek inceliyor ve güvenlik değerlendirmeleri bu kimyasalları birer birer ele alıyor.
Birçok durumda, pestisitler, olası sağlık tehlikeleri yeterince araştırılmadan piyasaya sürülüyor. Bu, özellikle, pestisitin etken maddesini güçlendirmek amacıyla ürüne eklenen, muhtemelen test edilmemiş, ürün etiketine nadiren yazılan ‘inaktif’ katkı maddeleri için geçerli. Dahası, gıda, su, toprak ve havaya bulaşmış birden fazla pestisite maruz kalmanın birleşik etkileri, yeterince araştırılmadı.
Pestisitlerden en çok zehirlenen gruplar arasında bizzat uygulayan çiftçiler bulunuyor. Bu konuda ne kadar bilinçliler? İlgili kamu kurumları ne kadar bilgilendirici, yönlendirici?
Dünyadaki 860 milyon çiftçi ve tarım işçisinin yarısına yakını (yüzde 44’ü) verim elde edebilmek için pestisitlerle her yıl zehirleniyor. Kullandıkları pestisitlerden zehirlenen çiftçilerin ve tarım işçilerinin sayısı dünya genelinde son 30 yılda yaklaşık 15 kat arttı.
Tarım çalışanları pestisitlerin hazırlanması ve uygulanması sırasında; karıştırma, yükleme, püskürtme, ekipman temizleme ve bakım, ayıklama ve toplama sırasında pestisit uygulanmış ürünlere temasla maruz kalıyor.
Zehirsiz Sofralar Platformu çatısı altında faaliyet gösteren Pestisit Eylem Ağı’nın ülkemizde ruhsatlı pestisit aktif maddeleri üzerine yaptığı bir çalışmada bu aktiflerden 41’inin çiftçi sağlığı, tarım işçisi sağlığı, çocuk sağlığı için çok tehlikeli olduğunu tespit etti.
Çukurova Üniversitesi’nde Dr. Saliha Çelik tarafından yapılan bir araştırmada, Adana Ceyhan’daki 66 tarım işçisi ve çiftçiden saç ve kan örnekleri alındı. Kontrol grubu olarak tarımla ilgisi olmayan 66 kişi de bu araştırmaya dahil edildi. Sonuçlara göre, çiftçilerin hepsinin saçında ve yüzde 94’ünün kanında en az 1 tarım zehiri var. Kontrol grubundaki tarımla ilgisi olmayan 66 kişiden 55’inin saçında, 52’sinin kanında pestisit var. Bu sonuç, sadece pestisit kullanan çiftçilerin değil, bu ürünleri tüketenlerin de etkilendiğini gösteriyor.
6331 İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu tarım işçilerinin sağlık gözetimlerini zorunlu tutuyor. Tarım işçileri bu kanunla koruma altında. Ancak kendi adına çalışan çiftçiler bu kanunun dışında tutuluyor. Çiftçinin kendi sağlık gözetimini yapması gerekiyor. Bilgi yetersizliği nedeniyle çiftçilerde maruziyet fazla oluyor. İlgili kamu kurumlarının bu konuda yaptığı çalışmalar yetersiz kalmakta.
“Ağır etkileri yıllar sonra da çıkabiliyor”
Pestisitlerin insan sağlığına zararları ne?
Genel olarak kalıcı, biyobirikimli ve toksik etkileri olan pestisitler insan sağlığı üzerinde akut ve uzun süreli etkilere neden olabiliyor.
Pestisitlerin ticari formülasyonlarının insan dokuları üzerindeki etkilerine dair kesin kanıtlar var. Hücresel düzeyde yapılan bir dizi çalışmada, sinir hücresi kültürleri, plasenta hücre kültürleri, DNA, erkek gametler, endokrin sistem, mitokondriyal ve enzim aktiviteleri üzerindeki olumsuz etkiler gösterilmiş.
Çeşitli yollarla insanları hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkileyebilirler. Besinler, insanlar tarafından toksik maddelerin doğrudan tüketiminin birincil kaynağı. Kirlenmiş tarım topraklarında yetişen sebze ve meyveler, yenilebilir ve yenmez kısımlarında, hayvanlarda ve insanlarda klinik sorunlara neden olacak kadar yüksek konsantrasyonlarda pestisit biriktirir. Vücuda alınan pestisitler, kanser gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların yanı sıra; dermatit, endokrin bozukluklar, üreme bozuklukları, immünotoksisite, nörodavranışsal bozukluklar, astım ve konjenital defektler gibi birçok sağlık sorununa neden olabilir. Bu bozukluklar tedavi edilmezse ölümcül olabilir ve bireylerin yaşam kalitesini bozabilir.
Kazara veya intihar amaçlı vücuda alınmasıyla kısa sürede ortaya çıkan ve ölümcül olabilen bir zehirlenme türü.
Uzun vadeli etkileri neler?
Uzun vadede, düşük dozda pestisitlere uzun süreli maruziyetin neden olduğu kronik toksisite çok daha sonra ortaya çıkabilir. Bu önemli hastalıklar arasında kanserler (prostat, lösemi, burkitt lenfoma, nöroblastom, Wilms tümörü, Hodgkin dışı lenfoma, yumuşak doku sarkomu, yumurtalık kanseri, akciğer, mide, kolon, mesane ve rektum kanserleri, Parkinson, Alzheimer hastalıkları, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), duygulanım bozuklukları, anksiyete, depresyon, zeka geriliği ve gecikmiş zihinsel gelişim gibi çeşitli nörolojik bozuklukları içeren sinir sistemi hastalıkları; sperm anormallikleri, doğurganlığın azalması, düşükler, doğumsal anomaliler ve fetal büyüme geriliği gibi üreme bozuklukları; yarık dudaktan Down sendromuna kadar çeşitli genetik rahatsızlıklar yer alıyor.
Ayrıca, pestisitlerin çoğu püskürtülerek uygulandığından, özellikle tarım işçilerinin doğrudan solunum sistemine girebilecek aerosoller üretir. Tarım işçilerinde yapılan çalışmalar öksürük, faranjit, bronşit, astım, solunum yetmezliği, pnömoni, nefes darlığı, nezle, sinüzit, burun tahrişi (kuruluk, hapşırma ve salgılar), gözlerde tahriş, cilt hastalıklarında artışlar olduğunu gösteriyor.
Bir dizi çalışma, pestisitlerin endokrin bozucu olarak psödo hormon (yalancı hormon) işlevi görebileceğini gösterdi.
Toprağı, suyu, başka canlıları nasıl zehirliyor?
Sentetik pestisitler, topraklarımızdaki karmaşık yaşam ağını bozuyor, toprak verimini etkiliyor. Toprak canlıları, topraktaki organik maddenin zenginleşmesi ve besin maddelerinin yeniden kullanılabilir hale gelmesi için çok önemli. Toprağın altındaki biyolojik aktivitenin azalması demek, toprağın karbon tutma kapasitesinin de düşmesi anlamına geliyor. Toprak, sahip olduğumuz en büyük karbon depolarından biri. Fakat gezegenimizdeki toprakların yüzde 30’dan fazlası, yanlış arazi yönetim politikaları yüzünden zarar gördü. Bir kısır döngüde, topraktaki eksik besin maddelerinin yerine konması için daha fazla gübre kullanılıyor, bu düzeyde gübrelenen bitkiler zararlılara daha çekici geliyor, bu da çiftçilerin daha fazla pestisit kullanmasına yol açıyor.
Türkiye’de ise su kalitesi değerlendirmesine dair bir çalışmaya yönelik hazırlanmış rapora göre, sularımızda tespit edilen 49 mikro kirleticinin 33’ü pestisit.
Pestisitlerin, doğal hayat ve biyoçeşitlilik üzerindeki etkileri hakkında çok fazla yayın var. yapılmıştır. Pestisit kullanımı, özellikle kuş, böcek, iki yaşamlı canlı (amfibi) ve sucul hayvan popülasyonlarının azalmasına katkıda bulundu. Bu etki ya pestisite maruz kalma yoluyla doğrudan, ya da besin azalması yoluyla dolaylı oluyor. Tarım ürünlerinin bünyesine kattığı sistemik pestisitlerin yaygın biçimde kullanılmasının, biyoçeşitlilik ve ekosistemlerin işleyişi üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünülüyor.
Bir araştırmaya göre, dünya genelinden toplanan bal örneklerinin dörtte üçü pestisit kalıntısı içeriyor. Bu sonuç pestisitlerin geniş bir coğrafi alana dağıldıkları anlamına geliyor.
Bu konuda bireysel olarak neler yapabiliriz?
Tüketiciler olarak hepimizin pestisitler konusunda bilgili olmalıyız. Tüketiciye ulaşmadan önce yoğun biçimde pestisit muamelesi gördüklerinden, meyve ve sebzelerin üzerinde kalıntılar bulunabilir. Yıkama ve pişirme, genelde kalıntı düzeyini azaltsa da, yiyecek hazırlama işlemleri bazen bu seviyeyi yükseltebilir. Ayrıca, günümüzde kullanılan pestisitlerin çoğu sistemik. Yani bitkilerin kökleri tarafından alınıp, tüm bitkiye yayılır, dolayısıyla, yıkamanın bir etkisi olamıyor.
Haklarımızın farkında ve karar alma süreçlerine katılımcı olmamız ve gıda tercihlerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.
Bunun için gıda güvenliği, doğa dostu tarım ilkelerine dayalı yöntemlerin yaygınlaştırılması, sağlıklı gıda temini, biyolojik çeşitliliğin korunması, tüketici hakları gibi konularda çalışan sivil toplum kuruluşlarının ve inisiyatiflerin çalışmalarına katılabilir veya katkıda bulunabilir; politika yapıcıların kararlarında etkili olacak kampanyaları destekleyebiliriz.
Mevsiminde yetişmiş ürünler ve hastalık ve zararlılara dayanıklı yerel tohumların kullanıldığı ürünleri tercih etmek daha az kullanıldıkları için bizleri pestisitlerden bir miktar koruyabilir.
Doğa dostu alışverişin farklı yollarını keşfedebiliriz. Ekolojik, organik pazarlardan veya dükkanlardan, yerel çiftçi pazarlarından tanıdığımız/güvendiğimiz çiftçilerden alışveriş yapabiliriz. Sağlıklı gıdaya ulaşmak için örgütlenebilir, gıda toplulukları veya tüketici kooperatifleri kurabiliriz, topluluk destekli tarım modelini yaygınlaştırabiliriz, mahalle bostanları ve kent tarımına yönelebiliriz.