Pestisitlerle hep birlikte mücadele etmeliyiz
Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Aslan, Açık Radyo’daki Yeşil Havadis programına konuk olarak tarımda ve yaşam alanlarımızda kullanılan pestisitlerin zararlarını ve Zehirsiz Sofralar Platformu’nun pestisit kullanımına karşı yürüttüğü çalışmaları anlattı.
Röportaj: Selin Uğurtaş
Aslında dinleyicilerimizin çoğunun konuyla ilgili fikri olduğunu tahmin ediyorum fakat ne olur ne olmaz, pestisitlerin ne olduğuna, çevreye, insanlara ve diğer canlılar zararlarına ilişkin çok kısa bilgi vererek başlayalım istiyorum. Bize bunları açıklayan kısa bir giriş yapabilir misiniz?
Leyla Aslan: Pestisitler, tarımda kullanılan zehirlerdir. Aslında bazı çiftçiler, üreticiler, tüketiciler, buna ilaç diyorlar ama biz bu tabiri kullanmamaya gayret ediyoruz çünkü ilaç kelimesi, bir şeyin şifalandırılması için kullanılan şey, demektir. Pestisitler ise ilaç değil, zararlı diye tabir ettiğimiz canlılarla, otlarla mücadele etmek için, tamamen yok etmeye yönelik olarak kullanılan tarım zehirleridir.
Pestisitler Türkiye’de yaygın olarak kullanılmaktadır. En çok tarım, hayvancılık, bitkisel üretim gibi birçok alanda kullanılırlar. Fakat insan sağlığına zararları bilimsel olarak kanıtlanmış olsa dahi, hâlâ ülkemizde çok ciddi sayıda pestisit kullanımına izin veriliyor.
Aslında pestisitlerin dünyada ilk kullanımına dönmek, daha sağlıklı bir veri olabilir bizim için. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünya savaş ertesinde bir açlık sıkıntısına girmesin diye bir kaygıyla, savaştan kalan kimyasal maddelerin tarımda kullanımıyla başlanmıştır dünyada.
Bu kullanımın ilk sonuçları olumlu olduysa da, sonrasında toprak ve ekosistemin sağlığında ciddi zararlara neden olmuştur. Aslında kullanılan pestisitlerin neredeyse binde biri, zararlılar üzerinde etkili olmuştur. Üstelik zamanla, kimyasallarla mücadele edilen zararlılar, pestisitlere karşı direncinin arttığı gözlemlenmiştir. Bu, her sene daha fazla pestisit kullanılmasına neden olmaktadır. Aslına bakarsanız, toprağa, havaya, suya, gezegene verdiği zararın yanı sıra, pestisitlerin kullanımının çok da akıl karı bir yanı yok. Her sene daha fazla pestisit, bizi çözümlenemeyen bir çıkmaza itmektedir.
Aynı zamanda insan sağlığına çok ciddi zararları var. Hormonal bozukluklar, anne karnındaki bebeğin sinir sistemine etkileri, erken ergenliğe girişte çocuklar üzerinde çok ciddi etkisinin olduğu, kanser vakalarında çok ciddi etkisinin olduğu, kanıtlanmıştır. Uzun yıllardır birçok ülkede birçok pestisit yasaklanmıştır.
Fakat Türkiye’de hâlâ çok ciddi anlamda pestisit kullanımına izin veriliyor. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin bundan yaklaşık üç sene önce başlattığı ‘Zehirsiz Sofralar’ projesi kapsamında, Türkiye’de kullanılan pestisitlerin yasaklanması ve bu geçiş sürecinin bir an önce tamamlanmasını bir kampanyayla (Change.org/ZehirsizSofralar) duyurduk. Başlattığımız imza kampanyasıyla 27 tane tarım zehrinin yasaklanmasıyla ilgili bir başarı da elde ettik. Şu anda da bu geçiş sürecindeyiz.
Zehirsiz Sofralar projesinin ikinci ayağında da Zehirsiz Kentler projesini yürütüyoruz. Bu projede de, yaşadığımız yerel yönetimlerin birçok alanda mantık çerçevesi dışında pestisit kullandığına dair veriler var elimizde. Ot ilaçları, etraftaki yeşilliklere atılan ilaçlar, sinek ilaçlaması, aslında bunlar, bir amaca hizmet etmeyen ama yerel yönetimlerin kullandığı pestisit alanları. Fakat Zehirsiz Kentler de mümkün. Pestisit kullanmadan da bu durumlarla mücadele eden, bunu hayata geçiren bir sürü yerel yönetim var. Biz şimdi bu projede, bu projeye katılmak isteyen birçok yerel yönetime davette bulunduk. Katılmak isteyenlerle zehirsiz kentlerle ilgili sohbetler yapıp bunun örneklerini hayata geçirebilmiş yerel yönetimlerle onları bir araya getirerek, pestisit kullanmadan yaşanabilir bir noktaya nasıl ulaşacağımızla ilgili bir proje yürütüyoruz.
Zehirsiz Sofralar projesinin en önemli başarılarından biri de şu oldu: Biz, Türkiye’de birbiriyle bağlantısı olmayan, çeşitli çalışma alanlarında proje yürüten sivil toplum kuruluşlarını (STK) bir araya getirerek bir sivil toplum ağı da kurduk. Şu anda 100’ü aşkın STK, Zehirsiz Sofralar Platformu’nun altında birleşiyor ve bununla ilgili kampanyalarda hep birlikte hareket ediyoruz.
Zehirsiz Kentler Kampanyası’nı imzalayarak destek olun, yaşam alanlarımızdaki pestisit kullanımı sonlandırılsın: Change.org/ZehirsizKentler
Sağlığımıza, toprağa, dünyaya zararlı olan bu pestisitler peki neden hâlâ kullanılıyor?
Çiftçilerin aslında ezelden beri pestisitsiz üretim yapabildiğine dair çok güzel veriler var elimizde. Biz Zehirsiz Sofralar projesi kapsamında bir belgesel çekmiştik, birçok bölümlü. Her bölümde – tüketici, çiftçi, akademisyen gözünden vs – bu konunun başka bir boyutu anlatılıyordu. YouTube’dan izleyebilir dinleyicilerimiz. Orada çiftçiler şunu söylüyor: Biz, çaresiziz. Çünkü, eskiden atalarımızın yaptığı, kimyasal girdi olmaksızın üretim modelini unuttuk. Fakat şunun da farkındayız, attığımız pestisitler artık bir işe yaramıyor. Ve biz, her sene daha fazlasını atmak zorunda kalıyoruz. Ama ne yapacağımızla ilgili en ufak bir fikrimiz de yok.
İşte bu noktada, karar alma mekanizmalarının bir şekilde devreye girip bu geçiş sürecinde çiftçiye destek olması gerekiyor. Biz, ‘bir anda herkes pestisiti bırakabilir ve pestisitsiz tarıma geçebilir,’ diyor muyuz? Her dönüşüm, bir sürece tabidir. Bir anda tamamının ortadan kalkması, çiftçinin ve toprağın buna uyum sağlaması mümkün değildir. Fakat artık bu dönüşüm doğrultusunda ilerlemek gerekiyor çünkü bu, hem insan sağlığı hem hayvan sağlığı açısından, hem toprak ve biyoçeşitlilik açısından hem de iklim krizi açısından çok önemli bir mesele.
Biz aslında ‘pestisitsiz gıda üretilmelidir,’ derken, sadece kendi sağlığımızı değil, bütüncül olarak bütün evreni düşünerek bu projeyi başlattık. Onun için pestisitlerle ilgili temelde farkındalık yaratmak ve o doğrultuda bir yaşam biçimini kendimize ilke edinmek, en önemli adım.
Yeni politikalara ve yollara ihtiyacımız var
Bu hafta basına şöyle bir haber yansıdı: AB’nin sağlığa, çevreye ve biyoçeşitliliğe zararlı olduğu gerekçesiyle yasakladığı pestisitlerin kullanım sürelerinin Türkiye’de ikinci defa uzatıldığını öğrendik. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kararıyla. Bu kararın gerekçesi, bu zehirlerin bir alternatifi olmadığı iddiasına dayandırılmış. Sizin anlattıklarınız çok kıymetli, sivil toplum olarak yaptıklarınız. Peki devlet tarafında bir inkar mı var? Pestisitsiz tarım yapılamaz, gibi bir düşünce mi var?
LA: Aslında böyle bir inkâr yok, fakat bir şeye hayır diyorsanız bir alternatifiniz olması gerekiyor. Koşulsuz şartsız hayır dediğinizde yerine bir şey koyamıyorsanız eğer, orada çözümsüzlük meydana geliyor.
Pestisitlerin tekrar uzatılması konusunda toplum olarak bunun üzerine gitmek bu konuda bir çözüm aslında. Çünkü artık pestisitler konusunda herkes her şeyi biliyor ve kandırılabilecek seviyede değiliz. Fakat şöyle de bir şey var, bu konuda hep birlikte hareket etmek, çiftçiyi/üreticiyi/tüketiciyi/devleti tek bir yoldan ilerletmek çok daha sağlıklı bir çözüm olacaktır.
Şu anda Türkiye’de yasaklanan fakat buna rağmen hâlâ kullanılan bir sürü pestisit var. Ben size şunu söylersem, doğruyu söylemiş olmam: ‘Evet, uzatıldı, çünkü devlet çaresiz.’ Bu değil mesele. Burada mesele, olaya bütünsel bakmak. Pestisitler yasaklandı. Yerine bir alternatif konuldu mu? Çiftçiye bununla ilgili bir eğitim verildi mi, bir destek sağlanacak mı? Bu yasaktan sonra satış sürecindeki denetimler yapılıyor mu? Aslında süreçte o kadar boşluk var ki, ne kadarını düzelteceğimizle ilgili kaygılarımız olmalı.
Onun için bu konuda karar alma mekanizmalarıyla daha net konuşmamız, ertelenemeyecek bir şey olduğunu, toplum sağlığı ve iklim için ne kadar mühim olduğunu bastıra bastıra söylemek gerekiyor.
Bununla ilgili bireysel çabaları da çok kıymetli buluyorum çünkü toplumları, devletleri, şirketleri oluşturanlar, bireyler. O nedenle bir bireyin çabası bile bir sürü topluluğu ayağa kaldırabilir.
Biz artık pestisitin ne olduğunu, neden kullanılmaması gerektiğini biliyoruz. Bu konuda eski politikalarla ilerleyip bir yol katedemeyeceğiz. Yeni politikalara ve yollara ihtiyacımız var. Yarın değil, bugün.
Doğru gördüğünüz politikalar üzerine biraz konuşabilir miyiz, şu an atılması gereken adım nedir?
LA: Normal zamanlardan geçmiyoruz. Tüm fiyatların, mazot fiyatlarının arttığı, çiftçinin ve beraberinde ülkede hemen herkesin belinin büküldüğü bir dönemden geçiyoruz. Fakat normal dönem üzerinden konuşacak olursak, öncelikle çiftçinin bu konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Çünkü çiftçi, temelde şuna bakıyor: Ben ürünü satıp geçinebilecek miyim? Çünkü çiftçinin bekleyecek, ürün kaybedecek ya da ürününü üretip ziyan verecek, para kazanamayacak durumu yok. Çünkü temel geçim kaynağı bu. Bu sebepten, çiftçinin desteklenmesi gerekiyor.
Bir yandan da bu tip şeyler 3-4 tane uluslararası aile şirketinin elinde. Bunların küresel boyutta bazı çözümlenmelere ihtiyacı var. Yani biz tohumları, ilaçları, bu şirketler üzerinden satın alıyoruz. Orada çok ciddi bir piyasa var. Bu sebepten dolayı, bu sürecin çiftçinin desteklenmesi, tüketicinin bilgilendirilmesi, gelecek dönemin adım adım planlanması gerekiyor.
Biz sadece tüketici ayağına bakıyoruz ama çiftçiler bu zehirleri atarken zehirlenip hastanelik oluyorlar, hayatlarını kaybediyorlar.