ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Türkiye’de Geleneksel Arıcılık

Yayınlanma Tarihi: 28 Kasım 2017
Türkiye’de Geleneksel Arıcılık

Geleneksel arıcılık yöreye özgü yöntemlerin nesilden nesile aktarıldığı, arıya ve arıcılığa gönülden bir bağlılıkla yürütülen bir uğraş. Anadolu’da genç nüfusun yaygın bir şekilde şehirlere göç etmesi, geleneksel arıcılıkta kovana müdahale imkanının az olmasından dolayı yüksek verim alınamaması gibi sebeplerle geleneksel arıcılığa ilişkin kadim bilgiler yok olmaya yüz tutmuş durumda. Geleneksel arıcılığın kaybolmasındaki sebeplerin başında, küresel iklim değişikliği ve daha fazla verim alma baskısı ile gezici arıcılık yapılması, geleneksel kovanların (karakovan) ise taşımaya uygun olmamasıdır. Oysa fenni kovanlar üst üste istiflenerek kolayca taşınabilmektedir. Ancak gezici arıcılık, arı türlerinin melezlenerek özelliklerini yitirmesi ve hastalıkların yayılması nedeniyle ciddi sorunlar yaratmaktadır.

Bu çalışma ile Buğday Derneği’nin yapmış olduğu “Geleneksel Arıcılarımızı Arıyoruz” çağrısına verilen yanıtlar ile birlikte gerek keşif gezileri gerekse görseller ve yayınlar taranarak ulaşmış olduğumuz arıcılarımız ile yaptığımız görüşmeler neticesinde geleneksel arıcılığın kayıt altına alınması amaçlanmıştır.

Anadolu’da geleneksel arıcılık dendiğinde akla “karakovan” gelmektedir. Arılara ve kovanlara müdahale olmaması ve arıların aylarca karanlık bir kovanda peteklerini inşa ettiğinden karakovan tabiri kullanılmıştır. Kovanın tüm malzemeleri doğadan temin edilmektedir.

Türkiye’nin tüm bölgelerinde karakovanda arıcılık yapılmaktadır. Son dönemde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yapmış olduğu “sahte bal” açıklamaları, halkın doğal olarak üretilen bala olan olan talebini arttırmış olup; üreticiler de daha pahalı olarak sattıkları karakovan ballarına yönelmişlerdir ve geleneksel yöntemleri uygulamasa bile karakovanda arıcılık yapıyor ise kendini geleneksel arıcı olarak tanımlamaktadır. Ancak bizim burada geleneksel arıcılık olarak tabir ettiğimiz, yöreye özgü nesilden nesile aktarılan bilgiler ile genellikle karakovanlarda yapılan arıcılık faaliyetidir.

Bölgeler ve İklimlere Göre Şekillenen Geleneksel Arıcılık

Türkiye’de iklim ve floranın bölgeden bölgeye değişmesi, karakovanların da değişken özellikler göstermesine sebep olmuştur. Bol yağış alan ve ormanlık olan bölgelerde kütük kovan kullanılmakta olup, sazlık ve söğüt ağaçlarının bol olduğu iç bölgeler ve Trakya bölgelerinde sepet kovanlar tercih edilmiştir.

Bunun dışında Doğu Akdeniz Bölgesi’nde Elmalı İlçesi Söğe Mahallesi’nde bulunan tarihi arı serenlerinden ayakta olanlar Elmalı Müzesi tarafından koruma altına alınmış ve arı serenlerinden biri yüzyıllardır bakıcı olan Bozkurt ailesine teslim edilmiş olup 2 yıl kadar önce yapılan çalışmalar ile bu sene bal üretimine başlanmıştır.

İç Anadolu’da Nevşehir, Ürgüp civarında (Kapadokya) oyulmuş kayalıklarda bulunan arılıklarda da uzun yıllar arıcılık faaliyeti yürütülmüştür. Ürgüp İlçe Tarım Müdürlüğü ile yapılan görüşmede bölgede artık bu şekilde arıcılık yapan kimse kalmadığı, küresel iklim değişikliği sebebiyle arıcıların gezgin arıcılık yaparak güneye gittikleri ancak arılıkların halen kullanılabileceği bilgisine ulaşılmıştır.

Marmara Bölgesi’nde ise Bursa’da kerpiç ev ve bahçe duvarları içinde gömülü arılıklar tespit edilmiştir. Ancak bu kerpiç evler artık kullanılmadığından bu nişlerde yapılan arıcılık hakkında bilgiye ulaşılamamıştır.

Günümüzde geleneksel yöntemlerle faal ve yaygın olarak yapılan karakovan balı üretimi, sepet kovanlarda ve kütük kovanlarda yapılmaktadır.

1-Kütük Kovanlar

Kayın, kestane, ladin, ardıç ve ıhlamur ağaçlarından yaşlı (içi geçmiş) ve 30-35 cm çapında olanların gövdesinden bir bölüm alınıp, içi oyularak silindir şeklinde bir kovan hazırlanmaktadır. Hazırlanan kovanın uzunluğu, arıcının diğer kovanlarının uzunluğu ile hemen hemen aynı olmalıdır. Kovanın ağaç kalınlığı ise ağaca göre değişmekle birlikte genelde 6 cm civarındadır. Kovana arka ve ön tarafına kapaklar yapılır ve ön tarafa giriş deliği açılır. 1

Arılık yerler kimi zaman dik yamaçlar (2), kaya oyukları, ağaç dorukları olabileceği gibi özel olarak 1-1,5 metre yüksekliğinde dikdörtgen şeklinde taş duvar örülerek de hazırlanabilir. (3) L şeklinde hazırlanan ve kovan sayısına göre karşılıklı monte edilen ağaçlara tahtalar çivilenir. Taş duvarın içi taş ve çakılla doldurulur ve üstü ağaç kabuğu ile örtülür. Kovanlar uçuş deliği sabah güneşini görecek şekilde yan yana dizilir ve aradaki boşluklar ve üzerileri ağaç kabukları ile doldurulur. En üste de sac konarak yağmur ve kardan etkilenmesi önlenir.

Kütükkovanda bal üretimi ile ilgili olarak Doğu Karadeniz’de Artvin Arhavi’den Erkan Can ile görüştük. Erkan Can’ın babası dik yamaçlara iplerle iniş yapan son arıcıymış. Erkan Can turizm işiyle uğraştığını aslen elektronikçi olduğunu; babasının “Bu arılar, petekler bir gün bakımsızlıktan ölecek ve siz birileri bal verse diyeceksiniz” dedikten bir gün sonra vefat ettiğinden arıcılıkla fiilen uğraşmaya başladığını ve her şeyi babasından öğrendiğini beyan etmiştir. Kütük kovanları eskiden babasıyla yapıyorlarmış ve el emeğiyle hazırlaması 1 hafta kadar sürüyormuş bu sebeple artık atölyede yaptırdığını söyledi. Ihlamur ağacından yapılan kovanları hem oğul takibi için hem de bal üretimi için kullanmaktaymış. Evine yakın çamların üstünde, Kamilet Vadisi’nde 3 saat ve 8 saat uzaklıkta farklı yerlerde kovanları bulunmakta. “Fenni kovanda her kontrol bende kütük kovanda ise nasıl yapılacağını bilmeyen biri ana arıyı bulamaz” diyerek; sigara dumanı ya da körükle verilen dumanı ön taraftan kovan ağzına verip geri çekmek gerektiğini bunu birkaç kere yaptıktan sonra ana arının en arkaya gittiğini ve diğerlerinin de onu koruduğunu bu sayede kolayca ana arıyı tespit edebileceğimizi anlattı.

Kütükkovanlarda bir sene sağım yaptığını sonraki sene balı arıya bıraktığını, bugüne kadar kovanlarında hiç yavru çürüklüğü hastalığını görmediğini, varroa parazitini da 5-6 sene öncesine kadar bilmediğini anlattı. Arılarını gezdirenlerin getirdiği bir hastalık olduğunu, eskiden vadide hiç görülmediğini anlattı. Varroa için kullandıkları özel bir tentürleri olduğunu, yine oğul çekmek için bölgedeki bitkilerden yaptıkları bir karışım olduğunu, bu sene hiç kimse oğul alamazken kendisinin 7 oğul aldığını anlattı. Oğul takibi için kovanların doğada güneş alacak, sessiz, ayıların ulaşamayacağı ve mutlaka kılavuz arının rahat konacağı rüzgar almayacak bir yere konması gerektiğini anlattı.

İklimin değiştiğini, arıların gelişim zamanlarında artık çok soğuk olduğunu, eskiden bu kadar nem ve soğuk olmadığını özellikle Muratlı Barajı yapıldıktan sonra havaların çok sertleştiğini, ani sis bastığından arıların geri dönemediğini, arı tam gelişirken kestane çiçeklendiğinde yağmur bastırdığını bu sebeple eskisi kadar bal alamadıklarını anlattı ve son olarak kuzenine el vereceğini, işi ona öğrettiğini, sevgiyle arıcılık yapılmazsa verim de alınamayacağını söyledi.

Genel olarak saha çalışmalarından edindiğimiz bilgiler ışığında Doğu Karadeniz’e baktığımızda, Maçahel bölgesi ve Arhavi’deki vadiler hariç çoğunlukla fenni kovanlara geçilmiş olduğunu, ağaçlarda ve kayalara monte edilmiş kara kovanların daha çok oğul yakalamak için kullanıldığını görüyoruz. Arıların gezdirildiğini ve Ardahan Göle’ye götürülüyor. Kaynağı kesin bilinmemekle birlikte bazı arıcıların geceden bu mevkilerde çiçeklerin üstüne çuvalla şeker döktükleri üzerine çiğ yağdıktan sonra sabah güneşiyle arıların bu çiçeklerden beslendiği öğrenilmiştir. Geleneksel bilgi artık uygulanmamaktadır. Varroa temel bir problem ve kimyasal mücadele yapılmaktadır. Ancak kütük kovanlarda halen ceviz yaprağı ve ceviz ağacı kabukları ile kekik hem varroa’ya hem de güveye karşı kullanılmaktadır. Ancak sonbaharda konan ceviz yaprağı kışa girerken işe yarasa bile kış çıkışında güveye karşı işe yaramayabileceğinden ek olarak uygun hava sıcaklığında peteklerin hava cereyanında bırakılması öneriliyor. Hava akımının olduğu yerde güvenin yumurtlamayacağı söyleniyor. Koloniyi gençleştirdiğinden oğul destekleniyor ve her sene arılara bal bırakılıyor. Şehirlere göç sebebiyle gençler arıcılıkla uğraşmak istemiyor. Bu sebeple bilge arıcılar vefat ettikçe kadim bilgiler de yok oluyor.

Muğla bölgesinde 450 civarında kütük kovanı olan Soner Turgut ile yapmış olduğumuz görüşmede kütük kovanların çam ve kavak ağaçlarından yapıldığını, hepsinin babasından kaldığını, arıcılığı da babasından öğrendiğini ve artık bölgesinde bu tür kovanları yapan ustaların kalmadığını anlattı. 100 senelik kovanları olduğunu ve halen kullandığını, kuru yerde muhafaza edilirse (yağmur ve güneşten korunur ise) yüzlerce sene daha kullanılabileceğini söyledi. Her zaman arılara bal bıraktıklarını, kütük kovanda oğul engellemenin hali hazırda mümkün olmadığını söyledi ve kimyasal mücadeleye ek olarak ceviz yaprağı ve kekik yağı kullandıklarını ayrıca çam ağacından çıkan katran dedikleri maddeyi çıtalara sürdüklerini söyledi. Hem yavru çürüklüğü hem de varroa hastalığının zaman zaman olabildiğini bahar bakımları ve ara dönemlerinde ilaçla da mücadele yapıldığını anlattı. Son dönemde arı nüfüsunun azaldığını, iklimin değiştiğini hatta bu sene Ağustos ayında 15-20 dakika yağan bir yağmur sonrasında ağaç ve mahsullerin aniden kuruduğunu, arıların zehirlendiğini, “asitli yağmur ortalığı yaktı kavurdu” diyerek anlattı.

2- Sepet Kovanı

Karakovanın diğer yaygın ve en eski şekli olan sepet kovanı Anadolu’nun birçok bölgesinde kullanılmaktadır. Bölgesine göre söğüt, gürgen veya fındık, kargı ve benzeri bitki türlerinden yapılmaktadır ve yöresine göre hayvan gübresi, kerpiç benzeri karışımlarla sıvanmaktadır. Ölçüleri ve şekilleri de yöreye göre değişiklik göstermektedir. Örneğin İç Anadolu Bölgesi’nde, Muğla’da ve Güney Doğu Anadolu’da silindir şeklinde olup, boy 1 metre ve çap da 25 cm civarındadır. Trakya bölgesi sepetleri ise konik şeklinde, boy 50-70 cm civarında ve çap da 40 cm civarındadır. Bu sepetlerin üst kısmında bir de sap bulunmaktadır. Taşıma bu saptan yapılmakta ve daldan oğul alınması için de kolaylık sağlamaktadır.

Bazı arıcılar sepetlerini kendi hazırlamakta bazıları ise geleneksel sepet örücülerden temin etmektedirler. Ancak sepet örücülüğü de Anadolu’da kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel uğraşlardan biri sayılmaktadır. (4)

Sepetler sıvanarak kullanılmaktadır. Sıvama sayesinde arılar nemden; kışın soğuktan, yazın da sıcaktan korunmaktadır. Bazı bölgelerde sepetler sadece çamurla ve samanla sıvanır. Çamur için çorak toprak, saman olarak da “kılçık” denilen ince dövülmüş saman kullanılmaktadır. Bazı yörelerde ise sepetler çamur ve taze büyükbaş hayvan tezekleri karıştırılarak hazırlanan harç ile sıvanmaktadır. (5) Harç hazırlandıktan bir gün sonra sıvama yapılması tavsiye edilmektedir. Sepetin içi hali hazırda arılar tarafından propolisle sıvanacağından ötürü bazı arıcılarca hiç sıvanmamaktadır. Bazı arıcılar ise peteklerin düzgün şekilllenmesi için özellikle sepetine ağız kısmına yakın yerlerini harçla sıvamaktadır. Sepetler sıvandıktan sonra kurumaya bırakılmakta ve biraz kuruduktan sonra sulu bez ile üstünden geçilmektedir.

Sepetler dik olarak yerleştirilecek ise geniş bir tahtanın üzerine önde arıların gireceği kadar delik bırakılarak yerleştirilir. Tabanı da ayrıca sıvanarak diğer zararlıların girmesi engellenir. Kışa hazırlık için sıvanmış sepetler ayrıca bölgeye göre yöreye özgü otlar, sazlar ile kaplanır. Sepetteki arıların kışlaması iyidir. Balı en üst kısma doldurup, alta doğru yumurtlar. Yavrular kışın alttan giren soğukla birlikte sepetin yukarısına, ballı tarafa çıkar ve rutubetten ve soğuktan korunur. (6)

Bazı yörelerde sepetler yatay olarak, uzaktan bakıldığında peteğe benzer bir şekilde düz bir zemine yerleştirilerek, barınak inşa edilir.  Barınak seçiminde kekik ve geven bitkilerinin bol olduğu yerler tercih edilmektedir.

Tunceli Dersim İlçesi Torunoba Köyü’nde 35 adet sepet kovanı olan olan Ali Rıza Taşgın ile görüştük. Arıcılığı babasından öğrenmiş, sepetlerini söğüt dallarından kendisi yapıyor ve büyükbaş hayvan gübresini külle karıştırıp harç hazırlıyor, hem içini hem dışını sıvıyor. İçeriye sürülen harç katı bir şekilde ve dümdüz sürülüyor. Ağızda üst taraf biraz eğri bırakılıyor. Arı da içini propolisle sıvadığından, sepete mikrop, nem girmiyor demekte. Yavru çürüklüğü görülmemiş ancak arada varroa görüldüğünden organik ilaç ve kekik kullanmakta. Ali Rıza Bey, damızlık arı kullanmıyor ve oğulu destekliyor. Kıştan çıkınca arılarına donmuş bal veriyor. Her sene arılarına bal bırakıyor, hem fenni hem de sepet kovanları var. Fenni kovanın çok da zahmeti olmadığını ancak piyasasının da düşük olduğunu söylüyor. Bu sebeple sepet kovanda bal üretmeye başlamış. Sepetlerinden ortalama 3 kg civarı bal aldığını tanıdıklarına sattığını elinde hiç bal kalmadığını söylüyor.

Bitlis Hizan İlçesi Kolludere Köyü’nde 350 civarında sepet kovanı olan Vasfi Gencer ile görüştük. Sepet kovanlarında nem olmadığını, kolay kolay hastalık görülmediğini ve varroa dışında pek hastalık olmadığını anlattı bize. Kekik kurutup çam kozalağıyla birlikte 9 gün içinde, 3 günde bir duman verdiğini, sepetin dışına hayvan gübresiyle hazırladığı harcı sürdüğünü, içine hiçbir şey sürmediğini, arının zaten sepet içini propolisle kapladığını, iyi sıva yapılır ise kovanın kolay kolay hastalık ve nem kapmayacağını söyledi. Kovanlarından ortalama 4 kg bal aldığını, eşe dosta ve İstanbul’a satış yaptığını, arıcılığı babasından öğrendiğini anlattı. İklim değişikliğinin çok önemli bir sorun olduğunu, geçtiğimiz sene yavru alacağı dönemde 7 gün fırtına olduğunu ve bu fırtına sonrasında 148 kovanını kaybettiğini belirtti. İncelemelerde hiçbir hastalığa rastlanmadığını arıların zayıf olmadığı kovanların ballı olduğunu ve üniversiteden de araştırma için geldiklerini ama çözemediklerini anlattı. Kendisi kesinlikle fırtına ile gelen tozlarda toplu ölüm olduğunu düşünüyor.

Erzincan Pişkidağ Köyü’nde 50 civarı sepet kovanı olan Zikrettin Karakaş ile görüştük. Arıcılığı babasıyla birlikte yapıyor ve sepetlerini söğüt dallarından yapıyorlar. Kovanları toprak ve gübreyle sıvıyorlar. Fenni kovanları da olduğunu, gezginci arıcılık yaptıklarını baharda Keşiş Dağı’na çıktıklarını, sepet kovanların taşıma konusunda riskli olduğunu söylüyor. Ortalama 2.5 kg civarı bal aldığını, varroaya karşı ilaç kullandığını ve faydası olup olmadığını bilmemekle birlikte söğüt yaprağı ve kabuğundan duman da uyguladığını, bahçelerde toplu ilaçlamaların arılara zarar verdiğini, 3-4 yıldır arıların baharları gelişemediğini söyledi bize.

3- Arı Serenleri

Seren”, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde “yer”, “orun” ve “makam” olarak anlamlandırıldığından; arı sereni, arı yeri ya da arılık olarak nitelendirilebilir.

Arı sereni 3-4 metre yüksekliğinde, bir sıra taş (30-40 cm) bir sıra ahşap (10-15 cm) kullanılarak inşa edilen yapılardır. Gövdenin üzerinde yaklaşık 3 metre yüksekliğe (460×400 cm) ahşap bir platform yerleştirilip üzerine kovanlar yerleştirilmektedir. Kovanlar birbiri üzerine gelecek biçimde petek şeklinde dizili olup, çamurla birbirlerine tutturulmuştur ve üzeri ardıç kabuklarıyla ve tahtalarla kaplanmıştır.

Serenlerin güneybatı duvarında ardıç kalaslarla örtülü çatının 30-50 cm aşağısında bir insanın ancak girebileceği şekilde küçük bir pencere bulunmaktadır. Yapının içi bu pencereye kadar taşla doludur. (7) Yapı olarak Likya lahitlerini andıran ve toplam yüksekliği 7 metreyi bulabilen serenler arıları ve balı, başta ayı olmak üzere vahşi hayvanlardan, kötü hava koşullarından korumaktadır ve 60 kadar kovan barındırmaktadır. Kovanların bulunduğu üst bölüme, kaidede kullanılan kalasların uçları basamak yapılarak çıkılmaktadır.

Antalya Elmalı Müzesi arı serenlerini kayıt altına alarak koruma altına almıştır. Elmalı İlçesi Söğle Mahallesi’nin Kurtini Yaylası’nda bulunan bir arı sereninde de bu sene ilk kez kara kovan balı üretilmiştir. Elmalı Belediyesi (8) yok olmaya yüz tutmuş yüzlerce yıllık bir geleneği yaşatmak adına arı serenine giden yolu düzeltmiş, restorasyon çalışmasına destek olmuş ve arı serenine daha önceden de bakmış olan Ramazan Bozkurt ailesine teslim etmiştir.

Ramazan Bozkurt ile yapmış olduğumuz görüşmede, arı serenine bakmayı çocukken babasından öğrendiğini, sonra 20- 30 yıl boyunca serenin sahipsiz kaldığını, selden yolların kaybolduğunu, Belediye’nin desteğiyle yol çalışması sonrasında tekrar serene bakmaya başladığını ve bu yıl serenden 15 kg bal alabildiğini ancak iyi bir bakımla zamanla 100 teneke bal alınabileceğini söylemiştir. Arı sereninde oğul zamanı, oğul toplamasının ve bakımın zor olduğunu, bunun dışında dedesinin de aynı serende bal ürettiğini ancak ne yazık ki kendisinden sonra bu işi yapacak, el vereceği kimse olmadığını beyan etmiştir. Bu arı sereni Türkiye’de bal üretilen tek arı serenidir ve koruma altına alınmıştır.

4- Bursa Ev Arılıkları

Bursa’nın Nilüfer ilçesi Ürünlü/Kite Mahallesi’nde, kerpiç ev ve bahçe duvarları içerisinde kovan görevi gören nişler bulunmaktadır. (9) Kerpiçten yapılmış ve kil ile sıvanmış olan bu evler ile duvarlarda gömülü bulunan kovanlar bugün kullanılmamakta olup evler günümüzde terk edilmiş durumdadırlar. Bahsi geçen nişler, kullanıldıkları dönemde muhtemelen bir ahşap kapak ile kapatılmaktaydı ve aynı zamanda arıların giriş-çıkışı için kapak üzerinde delikler bırakılmıştı. Ürünlü/Kite’deki arılıklar, geçmişteki bir geleneğin devamı olabilir. Roma döneminden günümüze kadar gelebilen antik metinlerde yer alan, villa duvarına bal üretimi amaçlı kovan yerleştirilmesi söz konusudur. Ancak bu evler artık kullanılmadığından arılıklar boş durumdadır.

Notlar:

5 http://muratakin26.blogspot.com.tr/2009/10/ blogunda tezeklerin henüz otmaya çıkmamış

6 aydan büyük olmayan dana tezeği olması gerektiğini belirtmiştir.

9 Bursa Ürünlü (Kite)’de ev duvarları içinde ve bahçe duvarları içinde yer alan arılıkların tespiti için ön araştırma çalışması http://www.uludag.edu.tr/dosyalar/agam/DERG%C4%B0LER%20PDF/2015/5.pdf

http://www.hurriyet.com.tr/galeri-bu-ari-kovanlarinin-dunyada-baska-ornegi-yok-40121203?p=10

Etiketler:

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş