Yaşam seyrinde yoldaş bir baba: Nazım Tanrıkulu
“Ekolojik Baba” serimizde bu ay Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Uzmanı Nazım Tanrıkulu’nu konuk ediyoruz. Kendisini “sahip gibi değil, çocuğundan önce dünyayı deneyimlemiş bir rehber” olarak gören Tanrıkulu ile sofrasına gelen gıdanın hikayesini bilen, doğaya duyarlı çocuklar yetiştirme üzerine konuştuk.
Röportaj: Ayşe Nur Ayan – Buğday Derneği İletişim Ekibi
Nazım Tanrıkulu’nu biraz tanıyabilir miyiz? Neler yapıyorsunuz?
Nazım Tanrıkulu: Bitkilerin, çiçeklerin dilini öğrenmeye çalışan bir öğrenci, çiçek özlerinden geçerek kendini, özünü bulmaya çalışan bir yolcu diye tanımlamayı seviyorum kendimi.
Yolculuğum sırasında kendimi bulduğum alanım, profesyonel işim ve hobim tıbbi ve aromatik bitkiler üzerine çalışıyorum uzun yıllardır. “Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi” ve “Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Rehberi” adıyla yayımlanmış iki kitabım bulunuyor. Aromaterepi Derneği yönetim kurulu üyesiyim.
Tıbbi ve Aromatik Bitkiler, Türk Dili ve Edebiyatı ve son olarak Tıp Tarihi alanında yüksek lisans eğitimi aldım. Dokunarak, koklayarak, gözleyerek, okuyarak, deneyerek ve yaparak tecrübe ile öğrenme sürecim devam ediyor. Son beş yıldır Aromaterapi, doğal kozmetik, tıbbi ve aromatik bitkiler konularında eğitim programları düzenliyorum. Kaz Dağları’ndaki Eski Toprak Çiftliği’mde de tıbbi bitkileri yetiştirmeye bu sene başladım. Burada yetmiş kadar tıbbi bitkinin yetiştiriciliğini yapıyorum.
Uzun yıllar kamuya ait tıbbi bitkiler bahçelerinin kuruluşunda görev aldım. Zeytinburnu Belediyesi Tıbbi Bitkiler Bahçesi, Kütahya Belediyesi Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Bahçesi ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Çiftçi Eğitim Merkezi (BAÇEM) kuruluşunda bilfiil görev aldığım kurumlar. Şimdilerde BAÇEM’de Şube Müdürü olarak görev yapıyorum.
Peki bir baba olarak Nazım Tanrıkulu nasıl biri?
Nazım: Çocukların bize ait olmadığına inanan bir baba olarak; sahip gibi değil, çocuğundan daha önce dünyayı deneyimlemiş bir rehber… Baba olarak ona rehberlik edebilmek, kendisini gerçekleştireceği alanı açabilmek temel düsturum. Bu anlamda baba gibi değil, yaşam seyrinde yoldaş gibi de görüyorum kendimi.
Halil Cibran’ın bu konudaki ilham aldığım şu sözlerini de burada hatırlamakta fayda var:
“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.”
Şifalı bitkiler ile ilişkiniz nasıl başladı?
Nazım: Çocukluğum köyümde geçti. Hayvanlarımızı otlatmaya gider, gün boyu doğada vakit geçirirdim. Hayvanların ne yedikleri, ne yemediklerini gözlemlerdim. Oyunlarımızda bitkiler merkez noktada olurdu. Örneğin; çiğdemler çiçek açtığında çiğdem soğanlarını çıkarıp yemek; kardelenler, yaban orkideleri, yaban laleleri çiçek açtığında çiçeklerini devşirmek, 23 Nisan öncesi okul süsü olarak kullandığımız çakşırotu (Ferula sp.) türünün yapraklarını toplamak bir seremoniye dönüşürdü. Her yıl aynı heyecanla beklerdik.
Merhum babam orman muhafaza memuru idi. Onun bıraktığı kitapları özellikle de ev yapımı ilaçları anlatan şifalı bitki kitaplarını, babamı satır aralarında hissetmek adına okumayı çok severdim. Hatta o kitaplarda yer alan bitkisel ilaç reçetelerinin o zamanlar nasıl hazırlanacağını merak eder kitaptaki bitkileri büyüklerimize sorarak öğrenmeye çalışırdım. Sanırım şifalı bitkilere olan aşkımızın temelinde bu maya var.
Tıbbi ve aromatik bitkilerin nasıl şifa verdiğinin keşfi en az şifanın kendisi kadar değerli. Kadim toplulukların bitkilerin kullanımı konusunda nasıl bir keşif sürecinden geçtiklerini anlamaya çalışmak bitkiye baktığımızda çiçeğin arkasındaki yaşam tecrübelerini görmek gibi. “Bitki pazarı şu kadar milyon dolar” ifadesi gibi matematiksel cümlelerle meselenin hikmet yönünü göz ardı ediyoruz. Oysa bundan çok daha kıymetli ve kalıcı olanı bitkilerin binlerce yıldır insanlığa ve doğaya yaptığı iyileştirici katkıları anlamaya çalışmak. Yani yetiştirme teknikleri, parasal değeri hep daha sonra konuşulması gereken durumlar sanırım. Bu keşif duygusu da bitkilerle olan bağımın kaynaklarından olsa gerek.
Çocuğunuz da sizin yaşam biçiminizi benimseyebildi mi?
Nazım: Halil Sadi altı yaşında şu an. Bebekliğinde de bitkilerle derin bir bağı olan bir çocuktu diye düşünüyorum. Bitkilerle, toprakla, ağaçla, ormanla müthiş bir teması var. Konuşmaya başladığında telaffuz ettiği ilk kelimelerden biri “çiçek” oldu. Şimdilerde en sevdiğimiz etkinlik ormanda bitki avına çıkıp bitkileri tanımaya çalışma oyunumuz… Ormanlarda ağaçların yaşını öğrenmek, ağaçların giydiklerini (kabuklarını) ve ağacın özündeki börtü böceği gözlemlemek, mantarları keşfetmek, ormanları cıvıl cıvıl şenlendiren kuşları dinlemek gibi işler yapıyoruz.
Kitaplığı olan bir evde, masallar dinleyerek büyümek ve öğrenmenin yeri bambaşka olmalı… Peki bugün sofrasına gelen gıdanın hikayesini bilen, doğaya duyarlı çocuklar yetiştirebilmek mümkün mü?
Nazım: Bence mümkün ki zaten çocukların doğası bu. Çocuklar, büyüklerin doğadan uzaklaşmasından nasiplenerek büyüdükçe uzaklaşıyor denilebilir. Belki bir tohumun ekilmesinden filizlenip meyveye dönüşmesine kadarki süreç en çok çocukları hayret ettirip heyecanlandırıyor…
Hem ben hem annesi mümkün olduğunca ambalajlı gıda almıyoruz. Eş dosttan da bu hassasiyet için saygı ve anlayış görüyoruz. Meyve suyu yerine meyveyi birlikte sıkıp içmek, babaannesinin ve anneannesinin yaptığı vişne, kızılcık sularını içmeye alıştırdık. Şimdi Halil Sadi, hazır ambalajlı gıdaları kullananları sağlık için riskleri konusunda uyarıyor.
İşin özü, biz gıdamıza dikkat edersek çocuklar da dikkat ediyor… Tutarlı bir ebeveyn tutumu, duyarlı bir çocuk denilebilir.
Günümüzde her yeni doğan çocuk potansiyel tüketici olarak görülüyor… Tüketim kültürünün dayattıkları karşısında kendinizi ve çocuğunuzu nasıl koruyorsunuz? Satın almak yerine, hangi ihtiyaçlarını kendiniz karşılıyorsunuz?
Nazım: Mümkün olduğunca satın almamaya çalışıyoruz. Oyuncak, kıyafet almak yerine eş dostun çocuklarının kullanıp temiz olanlarını kullanıyoruz. Zaten gelişim sürecinde kullanılan oyuncak da kıyafet de çok hızlı geride, kenarda bırakılıyor. Temiz, sağlam olanlar paylaşılsa yeniye de ihtiyaç kalmıyor.
Hastaneler ile bile aramıza mesafe koymamız gerektiği bu günlerde eski, kadim bilgiler de yeniden gündeme geliyor. Bağışıklık sistemimizi güçlendirebilecek, bize şifa olabilecek bitkiler var mı?
Nazım: Bağışıklık sistemini güçlendirmek için karamürver meyvesinden yapılan şurup veya tentürler, ekinezya, kekik, laden çayları, propolis kullanımı tavsiye edilebilir. Bunların yanı sıra bol neşe de çok faydalı.
Çocuklara ve ebeveynlere yönelik önerdiğiniz kitaplar var mı?
Nazım:
- Ben Bir Gürgen Dalıyım, Hasan Ali Toptaş
- Böcek Farkındalığı Yolunda, Füsun Tezcan
- Top Oynayan Böcekler, Füsun Tezcan
- Hindiba Tohumunun Büyük Hayali, Joseph Anthony
- Bir Şeftali Bin Şeftali, Samed Behrengi
- Küçük Kara Balık, Samed Behrengi
- Doğadaki Son Çocuk, Richard Louv
- Bostancı Burçik, Gerda Muller
- Arka Bahçe Etkinlikleri, Colleen Kessler
- Doğa ve Çocuk, Ertan Tuzlacı
- Meşe Palamudunun Sihri, Lola ve Adam Schaefer
- Bir Bak Bir Daha Bak – Canlıları Keşfedelim Seti (Tübitak Yayınları)
- Ağaçlar, Lisa Jane Gillespie
- Veranın Şifalı Çiçekleri, Güz Ezgi Karaman
- Toprak Ana Masalları, Rolande Causse, Nane ve Jean-Luc Vézinet
- Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız, Martin Murray
- Kola Fıskiyeleri ve Sıçrayan Boya Bombaları, Jesse Goossens
Röportaj: Ayşe Nur Ayan – Buğday Derneği İletişim Ekibi