ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Yedikule Bostanları hâlâ çözüm bekliyor

Yayınlanma Tarihi: 5 Mayıs 2019
Yedikule Bostanları hâlâ çözüm bekliyor

Zaman zaman alevlenen bostanlar meselesi, hem mahalleliye, hem bostancılara, hem de şehre yarar sağlayacak bir biçimde çözümlenemez mi?

Yazan: Orberk Özdemir – Gönüllü İletişim Ekibi

Tarihin merhamet duymayan devingenliği içerisinde asırları, rejimleri ve kurumları aşarak Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden ve İstanbul’un kentsel tarım geleneğinin 1600 yıllık baş aktörü olan Yedikule Bostanları’nın geleceği üzerindeki bilinmezlik hala devam ediyor.

Yüzyıllar boyunca üretken bir peyzaj örneği olarak mevcudiyetini ve işlevini sürdürebilmiş ve bu süreçte çok az değişime uğramış olan Yedikule Bostanları’nın üzerindeki baskı, 1950’leri takip eden süreçte İstanbul’un aldığı yoğun göçler ve şehrin hızla büyümesi ile giderek arttı. Öyle ki 1950’lerde yalnızca 1 milyon olan İstanbul’un nüfusu şu anda 16 milyon olarak ifade ediliyor. Bu veriden hareketle şehri büyük bir şantiyeye çeviren yapı-inşa sektörünün ve bu sektörle birlikte evrilen belediyecilik anlayışının kara surlarını çepeçevre saran bostanlara karşı uyguladığı agresif politikalar, şehre kimlik kazandıran mühim bir kültür mirası olan bostanların gün geçtikçe yok olmasına sebep oluyor.

Tarihi II. Theodossius’un hükümdarlığına dayanan (MS 5.yy) ve yaklaşık 6 km’lik uzunluğu ile Yedikule’den Ayvansaray’a kadar Tarihi Yarımada’nın batı sınırlarını çizen İstanbul Kara Surları, 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştı. Antik savunma mimarisinin en başarılı örneklerinden biri olarak nitelendirilen bu surlar ile birlikte çevresindeki kültürel peyzaj alanını oluşturan tarihi bostanlar, mezarlıklar, geleneksel evler, manastır ve türbeler de Dünya Miras Alanı’na dahil edilmişti.

Bugün burada yetiştirilen meyve, sebze ve otlara Bizans İmparatoru VII. Konstantin Porphyrogenitus için 10. yüzyılda kaleme alınan ve Konstantinapolis’teki tarım faaliyetleriyle ilgili bilgilerin derlendiği 20 ciltlik Geoponica adlı almanakta dahi rastlanabildiğini kaynaklardan okumak mümkün.

2006 yılında, bostanların bulunduğu bölgenin “yenileme alanı” olarak belirlenmesi ile birlikte kara surlarına ve bostanlara sistematik biçimde zarar verecek olan süreç yasal olarak başlamış oldu. Aynı yıl Yedikule Kapısı’na yakın bir yerde iş makineleri sur üzerinde büyük bir yarık açtı. 2010 yılında yenileme alanı olarak ilan edilen bostanların üzerine yapılan Yedikule Konakları’nın inşası tamamlandı. Yedikule Konakları’nın inşasının tamamlanmasının ardından yapılması ‘uygun’ görülen park projesi sebebi ile konakların ön kısmında yer alan 27 hektarlık İsmailpaşa Bostanı 2013 yılında iş makineleri ve buldozerlerle yok edildi.

46 senedir bostanlarda çalışan Recep Erarslan, Suriçi’nde, iş makineleri ile üzerine moloz dökülerek kullanım dışı bırakılan İsmailpaşa Bostanı’nda bostancılık yapmaktaydı. Daha önce de, bugün üzerinde Yenikapı Metro istasyonunun bulunduğu Küçük Langa Bostanı’nında çalışan Recep Abi, yaşadığı talihsiz olaylara rağmen bugün hala surların dış kısmında kalan bir bostan arazisini işletmeye devam ediyor. Ne yazık ki Recep Abi’nin yaşadığı aksilikler bununla sınırlı değil. Bostanların yasal statüsü gereği bostancıların ödemeleri gereken belli bir işgaliye bedeli var. Büyükşehir Belediyesi’nin bir taraftan kansere karşı mücadele veren Recep Abi’den 13 ay için istediği işgaliye bedeli tam 657 bin lira! Sera bitkilerinin renklendirdiği süs havuzlu bir rekreasyon projesi için bostanları ortadan kaldırmaya çalışmak, 1600 yıllık surlara portatif çatılı düğün salonu yapmak ya da tarihi surların hemen arkasına sur duvarlarını aşacak şekilde yapılaşmaya izin vermek gibi, bostancıları ödeyemecekleri fahiş tutarlarla baş başa bırakmak da yıldırma politikasının bir parçası olsa gerek.

Avrupa şehirleri arasında çevre yönetimi sıralamasında sonlarda yer alan İstanbul mega kentinin yerel düzlemde sürdürülebilirlik aracı olarak kentsel tarımı desteklememesi, dahası, kentin tarihinin önemli bir parçası olan alana ısrarla müdahale edilmek istenmesi, bu durumdan kaygılı bir çok İstanbullunun harekete geçmesine sebep olmuştu. 2013’ten bu yana surları ve bostanları korumak için yürütülen mücadele neticesinde bu ortak mirasa karşı yapılan talanın hızı kesilse de kesin bir sonuç elde edilemedi. 2018’in Şubat ayında Yedikule Bostanları için hazırlanan yeni imar planı İBB Meclisi’nde kabul edilmişti. Bu plana göre bostanların bulunduğu alan ‘Kentsel Tarım Parkı’ olarak tasarlanacaktı. Daha önce gündeme getirilen Yedikule Belgradkapı Park Projesi’ne göre daha ‘makyajlı’ olan bu projeye de benzer şekilde arazinin bostanlık vasfının ortadan kaldırılacağı ve çok fazla tesisleşmeye sebep olacağı gerekçesiyle muhalefet edilmekteydi.

Zaman zaman alevlenen zaman zaman da kasıtlı bir biçimde soğutulan bostanlar meselesi, hem mahalleliye, hem bostancılara, hem de şehre yarar sağlayacak bir biçimde çözümlenemez mi? Ayasofya’dan yüzyıl, geçtiğimiz haftalarda çıkan yangın sebebi ile bir kısmı tahrip olan Notre-Dame de Paris Katedrali’nden de tam 7 yüzyıl daha eski olan surların ve sur diplerindeki bostanların, şehrin kimliğinin önemli parçaları oldukları bilinciyle yapılacak bir çalışmaya tabi tutulmaları mümkün olamaz mı? İBB’nin, şehir plancılarını, akademisyenleri, bostancıları ve bu konuda sözü olan tüm tarafları dinleyecek bir kurul ya da çalıştay eşliğinde karar alması ne kadar zor?

Yapılan yerel seçimlerle birlikte İstanbul’da gerçekleşen yönetim değişikliğinin ardından bostanların geleceğini tekrar hatırlamakta ve bu soruları tekrar sormakta fayda var!

Yazan: Orberk Özdemir – Gönüllü İletişim Ekibi

Etiketler:

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş